Mondoros’dan, Lozan’a; Mazi’den, Ati’e Türkiye
------------------------------------------------
Mustafa Kemal 28 Ağustos 1918 tarihinde Nablus’ta 7. Ordu Kumandanlığını teslim alır. 19 Eylül sabahı General Allenby komutası altındaki İngiliz Kuvvetleri umumi taarruza başlar. Mustafa Kemal’in komutasındaki 7. Ordu, muhasara tehlikesi karşısında Şeria Nehri’nin doğusuna ricat eder, 01 Ekim tarihinde Şam, 26 Ekim tarihinde ise Halep elimizden çıkar. 30 Ekim tarihinde ise Mondoros Mütarekesi imzalanır. Mustafa Kemal 07 Ekim 1918 tarihinde İstanbul’a çektiği telgrafta, “ İngiliz taarruzu karşında, ric’atini, müdaafa ederek;” “ Artık barıştan başka yapılacak bir şey kalmamıştır.” ifadesini kullanıyordu. Şahbaba, Murat Bardakçı s. 90 Pan Yayıncılık
“…… Mütarekenin akdine memur murahhasların şimdi Ankara’daki Hey’ et- i Vekîle Reisi Rauf Bey’in Başkanlığında ve o zaman memleketin en mühim askerî Kuvvetlerinin’de şimdiki Ankara Meclisi Reisi Mustafa Kemal’in kumandası altında bulunduğu herkesin hâtırındadır. …. İşgallere dayanak olan Mondoros Mütarekenâmesi’ni akde bilfiil iştirâk eden Rauf, Fethi ve askeri vaziyetiyle devleti böyle bir elîm mecburiyete düşürmekte cidden zîmethâl bulunan Mustafa Kemal gibi milletin bugünkü reislerinin sorumlu ve müttehem olması lâzım gelir.”Sultan Vahideddin, Şahbaba, Murat Bardakçı s. 121 Pan Yayıncılık.
“….. Anayasa gereğince sorumsuz olan hükümdarlık makamı için sorumlu hükümetin sunduklarını onaylama gereği gibi itiraz edilemeyecek bir sebep bulunduğu halde, ne yazıp imza ettiği mütarekenin uygulaması demek olan felâketlere karşı sonraları muhalefette önayak olmak küstâhlığını gösteren Rauf Bey için, ne de devletin varolan belli- başlı kuvvetlerinden çoğunu esir vererek zilletle Toros eteklerine iltica etmesi yüzünden mütarekenin imzalanmasını kaçınılmaz hale getiren Mustafa Kemal için, kabul edilebilecek hiçbir mâzeret yoktur.”Sultan Vahideddin, Şahbaba, Murat Bardakçı s. 95 Pan Yayıncılık.
“ Bu harpte İngilizler’le Arıburnu, Anafarta ve Filistin cephelerinde karşı karşıya birçok muharabeler verdim. Ben bu muharabelerde ve genellikle bu saydığım cephelerden başka cephelerde, başka mıntıkalarda, diğer Miletlere karşı verdiğim muharebelerde daima vatanın müdafaasından ibaret olan aslî bir vazifeyi ifa ve bunun için askerlik hizmetini tahattur etmiyorum. Binaenaleyh kalbimde nefret ve düşmanlık duyguları yer bulmamıştır. İngilizler’in Osmanlı milletinin hürriyetine ve devletimizin istiklâline riayette gösterdikleri hürmet insanlık karşısında yalnız benim değil bütün Osmanlı milletinin İngilizler’den daha iyiliksever bir dost olamayacağı kanaatiyle duygulanmaları pek tabiidir.” Mustafa Kemal, 17 Kasım 1918 Minber Gazetesindeki beyanatından. Şahbaba, Murat Bardakçı s. 99 Pan Yayıncılık.
“ İngiliz Siyasetinin en bariz vasfı riyakârlıktır. İngiliz ferdi olarak, nefret ettiği her vasıtayı kullanır. Fransa’nında, kullandığı vasıtalar bakımından ondan aşağı kalır tarafı yoktur; ancak burada, İngiliz siyasetin’de sıkça görülen riyakârlık ve kalleşliğe bu derece rastlanmaz.” 10 Ağustos 1897 Bismarck.
"İngiltere'nin, Allah korusun, Devlet-i Aliyye'yi bölüp "tavâif-i mülûk" (küçük devletler) şekline koymaya çalışmakta olduğu açıktır. Onu Arnavutluk, Ermenistan, Arap hükümeti ve "Türkistan" tabirleriyle "otonomi" değil, "anatomi" yapmak, yani parçalarına ayırmak istemektedir. Hilafeti’de İstanbul'dan kendi kontrolündeki Cidde veya Mısır'a götürecek ve bütün müminleri istediği gibi yönetecektir. Yalnız şurasına teessüf olunur ki, Jöntürk tabir olunan birtakım "çapkın" takımından herifler, kendi el ve ayaklarıyla İngilizlerin maksadı uğruna gece gündüz çalışıyorlar."Abdülhamid’i Sani Hz.
Ordu’nun ileri gelenleri 1919 Mart’ında bir gece, Erenköy’de toplanarak, mücadelenin mahiyetiyle lideri üzerinde saatlerce münakaşa etmişler; liderliğin Nuri Paşa’ya verilmesinde mutabık kalmışlardı. Toplantıya geç kalan Refet Paşa, Nuri Paşa’nın ismini duyduğunda; “ Kanaatimce pek makbul bir karar değil.” “ İşin, mazisinde daha büyük muvaffakiyetleri olan ve daha meşhur bir askere verilmesi lâzım.. Meselâ Mustafa Kemal Paşa’ya… Arkasında Çanakkale işi var. Çanakkale’deki müdafaası hâlâhatırlarda.” Sadrazam, Padişaha “ Askerler Mustafa Kemal Paşa’yı istiyorlar.” diyerek, kararı tebliğ ediyor, Harbiye Nazırı Şakir Paşa ise “ En iyi askerimizdir, ama bazı sebeplerden dolayı bence muvafık değildir.” “ Üstelik, Cumhuriyetçi olduğu söylenir.” diyerek muhalefet şerhi düşüyordu. Sultan Vahideddin Han, listeyi, ablası Mediha Sultan’ın oğlu Sami bey’le istişare ediyordu. Sami Bey; “ Enver’i hatırla! Sence hangisi daha iyi asker? Enver’mi, Mustafa Kemal’mi.?... “ Hanedanınızı düşünün! Cumhuriyet taraftarı olduğundan söz etmişler. Hanedanınızı düşünün! “ diyerek fikrini beyan ediyordu. “Nerede, hangi Hanedan? Hepsi hanendegân oldu. Madem ki en iyi askerimizdir, onun gitmesi lâzım. Cumhuriyet, vesaire gibisinden şahsi fikirleriyle bu işin alâkası yok.” cevabıyla Sultan Vahideddin Han kararı tasdik ederek, Mustafa kemal Paşa’yı Anadolu’ya İstiklâl Harbine komutan olarak tayin ediyordu. Şahbaba, Murat Bardakçı s. 126 Pan Yayıncılık.
30 Nisan günü Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu Müfettişliği’ne tayini hakkındaki irade resmi gazete olan Takvim – i Vekayi’ de neşr ediliyor, 06 Mayıs günü Harbiye Nazırı Şakir Paşa müfettişlik bölgesindeki faaliyetleriyle ilgili talimatnameyi Mustafa Kemal Paşa’ya resmen tebliğ ediyordu. Talimatname, Osmanlı Tarihi’nde 17.Asrın vezir ailesi Köprülüler’e verilmiş yetkilerin aynısı olup, askeri ve mülki erkâna emir verme, tayin ve görev değişikliklerini’de ihtiva ediyordu. Şahbaba, Murat Bardakçı s. 129 Pan Yayıncılık.
“… Mustafa Kemal’in vize müracaatı sırasında irtibat zabitiydim. Bir müfettişlik heyeti yapmıştı ve Mayıs’ın onunda yahut onikisinde bizden ruhsatname istediler. Ruhsatname, yani permission. O zaman bir Türk zabitinin Boğaz’dan geçebilmesi için vize lazımdı.
Vize talebi geldiği zaman Mustafa Kemal’i tanıyordum. Padişah’ın emin bir adamı olduğunu anlamıştık. Vahideddin ona çok güveniyordu. Gitmeden önce Padişahla görüşmüştü.
Yalnız teşkil ettiği heyet çok kalabalıktı. Üç – dört kişi yerine 35 kişi. Büyük zabitler, miralay, mirliva falan. Erkân – ı harbin en mühim isimleri gidiyordu. Bunun bir müfettişlik için çok olduğunu hissettim ve benim mes’uliyetimin üzerinde olduğunu gördüm. Zaten bana “ Üç – dört kişi gidecek, vize vereceksiniz” gibi bir emir gelmişti. Levazım yahut mülazım olmayan yüksek rütbeli 35 kişinin ismini görünce dosyayı aldım, bizim Şişli’deki kumandanlığa gittim. Onlara “ üç – dört kişi yerine 35 kişi gitmek istiyor. Vize vereyim’mi? “ diye sordum.
İngiliz Başkomserliğine, Rumbolt’a telefon ettiler. O zaman sefir yoktu tabii.
“ Mustafa Kemal gitsin, ne lâzımsa yapsın. Padişah onlara itimad ediyor. Vizeyi verin” dediler. Ofisime döndüm, vizelerini imza edip, teslim ettim. Bizimkilerin anlamadığı bir şey vardı. Ben vize isteyenlerin heyecanlı olduklarını fark etmiştim, zira onları tanımaya başlamıştım. En ileri gelen, en zeki zabitler seçilmişti. Sadece bir müfettişlik için çok fazlaydı. Ama mes’uliyet bana ait olmadığı için rahattım. O sırada hiç kimse milliyetçilerin bir ordu kurabileceğine inanmıyordu. İzmir’de daha işgal edilmemişti.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının da pek acelesi yoktu. Harbiye Nezareti’ndeki hazırlıklar tamam değildi. Ama Yunanlılar’ın İzmir’i işgal ettiği haberi gelince hemen gitmeye karar verdiler. Bunun için biz 35 kişi için vize verdiğimiz halde, 19’u gitti, çünkü hepsi hazır değildi.
…. İsmet Paşa da isteseydi giderdi. Gitmemesi için hiçbir mani yoktu. Vizesi tamamdı, ama biraz geç kaldı. Birkaç hafta sonra gitti zannedersem. “
İngiliz, Yüzbaşı Bennett, Samsun vizelerini verişini anlatıyor. Şahbaba, Murat Bardakçı s. 131 – 132 Pan Yayıncılık.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa – i Hukuk Cemiyeti Nizamnamesi; “ Rumeli ve Anadolu’nun ittifak- ı tammiyle 4 Eylül 335 tarihinde Sivas’da akdolunan kongrenin mukarreratıdır; “ cümlesi ile başlayarak, maksadını: “ Osmanlı vatanının tamamiyetini ve makam – ı muallâ- yı Hilafet ve Saltanatın ve istiklâl – i millînin masuniyetini temin zımnında kuva- yı milliyeyi âmil ve irade- i milliyeyi hâkim kılmaktır. “ cümlesi ile açıklıyor; müteakiben, 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara Hacıbayram camiinde kılınan Cuma namazı, hatim, Buhari Şerif okunmasına müteakip kesilen kurban ve okunan dualarla Meclis açılıyordu. Mebuslar, “ Hilafet ve saltanat makamının ve vatan ve milletin halas ve istiklalinden gayrı bir gaye’ye riayet etmeyeceğime, vallahi.” sözleriyle yemin ediyor; Mustafa Kemal Paşa ise açılış nutkunda Meb – us ana: “ Makam – ı Saltanat aynı zamanda Makam – ı Hilafet olmak itibariyle Padişahımız cumhur – ı İslam’ın da Reisidir. Mücahedatımızın birinci gayesi ise, Saltanat ve Hilafet makamlarının tefrikini istihdaf eden düşmanlarımıza irade – i milliye nin buna müsait olmadığını göstermek ve bu makamat – ı mukaddeseyi, esaret – i ecnebiye den tahlis ederek ulül emr – in salahiyetini düşmanın tehdit ve ikrahından azade kılmaktır.” Sözleriyle hitap ederken milletin hissiyatına tercüman oluyordu. Ertesi gün Büyük Millet Meclisi reisliğine Mustafa Kemal Paşa seçiliyor, BMM çekilen bir telgrafla Padişah a sadakat ve kulluk hislerini arz ediyordu.
İstiklâl harbinin hitamıyla;20 Kasım 1922 tarihinde Heyet – i Murahhasa İsmet Paşa Riyasetinde Lozan Konferansı na iştirak ediyordu. Lozan Konferansının inkıtası üzerine, Meclis’te yapılan müzakerelerde II. Grup Misak – ı Milli’den taviz verildiği iddiasıyla İsmet Paşa’yı tenkid eder, Hüseyin Avni Bey ise, İsmet Paşa’nın Lozan Heyetin’den istifasını talep ederken, I.Grup içinden Hüseyin Avni Bey’e destek olanlar görülüyordu. Ali Şükrü Bey’in Tan Gazetesinde inkıta’dan evvel çıkan Lozan tenkid makalesinde:“ pek meşru ve mütevazi bulunan amal – i milliyemize nazaran aşağı yukarı bir Sevr mahiyetini gösteren proje münderecatı….” ifadesiyle, Lozan Konferansı, Sevr Muahedesi’ne benzetiliyor, Heyet- i murahhasa ve Reis İsmet Paşa şiddetle suçlanıyordu.(Ahmet Demirel, Ali Şükrü Bey in Tan Gazetesi İletişim Yayınları s. 30 )Gazi kürsü’de mebusana hitap ederken, II. Grup Reisi Ali Şükrü Bey’in Lozan Heyeti’nin, Hükümet in talimatından gayrı hareket ettiğini ifade etmesi üzerine zuhur eden şiddetli münakaşalar neticesinde celse tatil ediliyordu. 27 Mart 1923 tarihinde Ali Şükrü Bey’in bir cinayete kurban gitmesi, 01 Nisan daTopal Osman’ın cinayetle suçlanması, müsadereye gelenlerce öldürülmesi üzerine; Hüseyin Avni Bey, Ali Şükrü Bey’in siyasi mülahazat vesilesiyle suikast’e kurban edildiğini sert bir şekilde ifade ederek, I. Grup ve Muhalif II. Grup arasındaki ipleri kopartıyordu. Birinci Grup’un lideri Mustafa Kemal in “ inkılabın kanunu, mevcut kanunların üstündedir.” görüşünü benimsemeyen II.Grup lideri H.Avni “ ihtilalin’de hukuku vardır, olağanüstünlüğünde hukuku vardır” demektedir. ( Dr. Hakkı Uyar, Tek Parti Dönemi ve CHP Boyut Yayınları s. 62 ) İsmet Paşa’nın Reisliğinde Heyet – i Murahhasa tekrar teşkil edilerek müzakerelere başlamak maksadıyla Lozan’a avdetine müteakip, BMM seçim kararı alıyordu. 15 Nisan 1923 tarihinde, Hiyanet – i Vataniye Kanunu’ndaki yapılan bir tadilat ile I.Grup haricindeki siyasi grup ve cemiyetlerin seçimlere iştiraki engelleniyordu.”
1923 seçim kararı alınınca, Yemen ve Musul da seçimlere katılmak istemiş ve Türkiye ye bağlılık bildirmişlerdi. Ankara Hükümeti Musul’un isteğini kabul etmiş ve Musul’un tahminen 4 Milletvekili çıkaracağını hesaplamıştı. Hatta Müdafaa – i Hukuk Grubu Musul adaylarını’da belirlemişti. Şeyh Vasfi, Esbak Şeyhülislam Haydarizade İbrahim Efendi, Şeyh Said –i Kürdi, Eşraf’tan Musa ve İstinaf Mahkemesi Reisi Haşim Bey. ( Musul’daki seçimler daha sonra yapılamamış olsa gerektir. Ancak, buranın milletvekili seçimlerine dahil edilmek istenmesi, Türkiye’nin Musul’da hak iddia ettiğini göstermesi bakımından dikkate değerdir. 1923 seçimleri kararı alındığında Lozan’daki barış görüşmeleri henüz sonuçlanmamıştı. Musul’dan Milletvekilliğine aday gösterilenlerden biri olan Şeyh Said – i Kürdi, Said – i Nursi olsa gerektir. ) Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi Dr. Hakkı Uyar, Boyut Kitapları s.66 – 19 numaralı dipnot.
23 Ağustos 1923 tarihinde Lozan Muahedesi tasdik olunuyor, 29 Ekim 1923 tarihindeCumhuriyet ilan ediliyor, Ankara Başkent yapılıyor, Hilafet kaldırılıyordu.
Sâbık Sultan Vahideddin Han ise, “ hain “ tavsifinden melûl; “Cenâb- ı Hakk’ın bir ismi de “Aziz – i zü’l- intikam” dır. Ne diyelim. “ Din ve devletine, vatan ve milletine hıyanet eden her kim ise, Allah yed – i kudretiyle kahreylesin” derim.” Sözleriyle hissiyatını ifade ediyordu. Şahbaba, Murat Bardakçı s. 425 Pan Yayıncılık.
…Türkiye yi kendi coğrafyasına hapsetmek isteyenler ya da Türkiye nin etrafına duvar örmek isteyenlere karşı bizim vizyonumuz; Türkiye'nin liderliğinde, 'liderliği derken herhangi bir empoze anlamında demiyorum' Türkiye nin zihnindeki resimle bütün bu coğrafyayı bütünleştirmek...'' ''Türkiye nin hiçbir sınırı doğal değil, neredeyse tümü suni. Elbette bu sınırlara ulus-devletlerin sınırları olarak saygı duymalıyız ama aynı zamanda da doğal devamlılıklar olduğunu anlamalıyız. Bu yüzyıllardır bu şekilde olmuştur'' Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmed Davutoğlu.
“Milletimi evvela “” Ba’su ba’de’l – mevtsiz “ bir ölümle yok etmeye götüren sahte kurtarıcılar ve sahte kurtuluşlardan kurtar; ve ona bir gün gelecek kurtarıcıları, gerçek kurtuluşu nasip eyle.” Abdülhamid – i Sani
http://www.bursagenchaber.com/yazar/muhammed-taha-gergerlioglu/