21 Şubat 2014 Cuma

Recep YAŞAR -SSK, BAĞKUR, VERGİ BORÇLARI ve ÇIKMASI MUHTEMEL TORBA YASALAR.












  Recep YAŞAR



SSK, BAĞKUR, VERGİ BORÇLARI ve ÇIKMASI MUHTEMEL TORBA YASALAR.


nyada ve ülkemizde meydana gelen ekonomik krizler; döviz kurlarında dalgalanmalara, faiz oranlarının yükselmesine, her türlü emtia ve üretim girdi maliyetlerinin artmasına ve tüm bunlara bağlı olarak da işletmelerin kapanmasına, sürelerinde ödenemeyen vergi, ssk ve bağkur borçları ile ticari ve mali borç, borçlu sayısının ve borç miktarlarının her geçen gün artmasına neden olmuştur.
Ekonomik krizler ile birlikte, ortalama her 100 mükellefden en az % 60-70 i vergi, ssk, bağkur borçlarını düzenli olarak ödeyemediği gibi, 2008 ve 2011 yıllarında yapılandırdıkları borçları ile ilgili taahhütlerini yerine getiremediğinden yapılandırmaları bozulmuştur.
Daha yazının sonunu okumadan belki de bu hususa ilişkin ilk yapılan değerlendirme ve yorumun, bizler nasıl ki borçlarımızı düzenli olarak ödüyorsak, borçlu mükellefler de zamanında ödeselerdi şeklinde olduğunu duyar gibiyim.
Evet, borcunu düzenli olarak ödeyen her mükellef böyle düşünmekte sonuna kadar haklıdır. Ancak, bu konuda bilinçli olarak bu hususu suistimal eden mükellefler olduğu gibi, ekonomik krizler nedeniyle işleri bozulduğu için borçlarını ödeyemeyen mükelleflerin de olduğunu görmezden gelemeyiz.
SSK, bağkur ve vergi borç yapılandırmalarının bozulmasının iki temel nedeni vardır.
Birincil neden olarak, dünyadaki ve ülkemizdeki ekonomik krizler nedeniyle işlerin bozulması, daralması, işletmelerin ödemeler dengesinin bozulmuş olduğunu,
ikincil neden olarak ise, ssk, bağkur ve vergi borç yapılandırılmalarının hepsinin her nedense aynı dönemde yapılıyor ve her üç kurumun taksit ödemelerinin aynı ay içerisinde ödeniyor olmasını söyleyebiliriz.
Evet, Kamuya borcu olan işletmelerin vergi, ssk ve bağkura birikmiş borçlarının hepsi her nedense yıllardır daima aynı dönem içerisinde yapılandırılarak, taksit ödemelerinin ise aynı ay içerisinde ödenmesinin istenmesi, mükelleflerin taksitlendirdikleri borçlarını daha işin başında ödeyememelerine zemin hazırlandığını göstermektedir.
Mükellef, bir yandan cari dönem borçlarını (her üç kurum borçları için) düzenli olarak ödemeye çalışacak, diğer yandan da yapılandırdığı geçmiş dönem borçlarına ait taksitleri de aynı hassasiyetle aksatmadan düzenli olarak ödeyecek, bunun ne kadar mümkün olduğu yıllardır yapılmış olan yapılandırmalar ve neticeleri ile sabittir.
İşletmelerin, 100 milyar lirayı bulan birikmiş vergi, ssk ve bağkur prim borçlarının yeniden yapılandırılması için torba yasa kapsamında yeni bir çalışma yapılmalı ve borçların düşük faizle ve uzun vadede yeniden ödenebilmesine imkan tanınmalıdır.
İşletmelerin ve özellikle devletimizin bugün için böyle bir yapılandırmaya geçmiş de olduğundan çok daha fazla ihtiyacı olduğunu kimse görmezden gelemez. Böylece, bir yandan devlet birikmiş alacaklarını tahsil ederek bütçeye kaynak yaratacak, diğer yandan ise işletmeler de, devlete olan borçlarını bir program dahilinde ödeyerek borçlarından kurtulabilecektir.
Devletimizin cebri icra yoluyla mükelleflerin, işyerlerine, emtialarına, banka hesaplarına, araçlarına, evlerine haciz işlemleri uygulayarak tahsilat yapması tabiî ki yasalar gereğidir. Ancak, mükellefler devletimiz için altın yumurtlayan tavuk gibidir, Mükellef ayakta kalacak ki, faaliyetine devam edebilsin, vergi versin, istihdam yaratsın. Dünyadaki ülkeler arasındaki işsizlik oranı sıralamasında ülkemizin üst sıralarda yer aldığını söylemeye gerek olmadığı kanısındayım, madem ki devlet olarak işsizlerimize istihdam yaratılamıyor, o halde işletmelerin ayakta kalmaları konusunda destek olmak adına devletimiz torba yasa kapsamında yeni bir borç yapılandırması yapmak suretiyle biraz olsun işletmelere neden yardımcı olmasın.
Evet birikmiş vergi, ssk ve bağkur borçlarının, bozulan yapılandırmalarının yeniden ihya edilmesi ve yapılandırılması hususunda mükelleflere yeni bir fırsat verilmeli, ancak, yapılması muhtemel bu borç yapılandırma işlemi, her kurumun borçları için ayrı ayrı dönemlerde ve ödemeleri ise ayrı ayrı aylar içerisinde olmalıdır.
Mükellefler;
Vergi borçlarını bitirecek ki, ssk ya olan borçlarını ödeyebilsin,
Ssk ya olan borçlarını bitirecek ki bağkur borçlarını ödeyebilsin.
Elçiye zeval olmaz derler, umarız değerlendirmelerimiz dikkate alınır ve beklentiler karşılanır.
Saygılarımla.
Mali Müşavir Recep YAŞAR
Bursa Mali Müşavirler Odası
Mesleki Sorunları Araştırma ve Proje Geliştirme Komisyonu Başkan Yard.
recep@bursagenchaber.com

http://www.bursagenchaber.com/yazarlar/recep-yasar/ssk-bagkur-vergi-borclari-ve-cikmasi-muhtemel-torba-yasalar/1/ 

Recep YAŞAR-NUMUNE MAL TESLİMLERİ

 
 NUMUNE MAL TESLİMLERİ


50 seri nolu KDV genel tebliğindeki açıklamalara istinaden numune mallara ait yüklenilen KDV ler indirim konusu yapılabilir.
"Fatura muhteviyatındaki mallar numune olup bedelsizdir" ibaresi bulunan bir fatura kesilmesi gerekmektedir. Diğer gümrük işlemleri ihracattaki gibi olacak ancak işlem bedelsiz olarak yapılacaktır.
Bedelsiz ihracat diğer adı ile bedelsiz numune lerin yurt dışına gönderilmesi direkt ihracat sayılmaz. Bu tür ihracatları satış hasılatı olarak yazmakta gerekmez. Zira bunlar bir örnek, bir numunedir.
Dolayısı ile sizin ileride yapabileceğiniz ihracatlara temel oluşturur ve geri gelmemek üzere ihraç edilir.
Bu tür işlemlerin kaydı, stoklardan çıkarılarak pazarlama, satış, dağıtım giderlerine gönderilerek gerçekleştirilir. Bu işlemi bir satış işlemi olarak düşünmemek gerekir.
Firmaların bedelsiz numune mal göndererek satış yapmaya çalışmaları günümüzde sık rastlanan bir olaydır. Hatta firmalar yıl sonlarında, reklam eşantiyon giderleri yapmakta, takvim, saat, ajanda gibi hediyeler dağıtmaktadır. Yüklü miktarlarda sipariş veren firmalar sürprizlerle karşılaşmamak ve de malın özelliklerini daha iyi görüp test etmek için numune mal talep etmektedirler. Numune mal gönderen işletmeler bu durumun hangi prosedürlere ve vergi kanunlarına tabi olduğunu pek bilmemektedirler.
Gelir ve kurumlar vergisi açısından değerlendirildiğinde, numune mal gönderen firmalar için bu durum muhasebe terminolojisi ile pazarlama satış dağıtım giderleri kapsamında değerlendirilecek, vergi kanunları açısından ise reklam gideri olarak kabul edilecektir.
Bedelsiz numune mal teslimi, ticari faaliyetin sürdürülmesi ve gelirin elde edilebilmesi için yapılan doğal bir gider olarak kabul edilmektedir.
Bedelsiz numunenin yurt içine veya yurt dışına gönderilmiş olması hiçbir şeyi değiştirmemekte ve yine gider kabul edilmektedir.
Numune olarak gönderilen malların ambalajlarında “Numunedir. Para ile satılamaz.” ibaresinin bulunması gerekir.
Bedelsiz olarak numune mal teslimleri KDV’ ye tabi tutulmayacaktır. Yani numune mal teslimlerinde KDV hesaplanmaz.
Maliye Bakanlığının 50 seri nolu KDV genel tebliği ile üç koşul getirilmiştir.
Numune mallardan KDV alınmaması için;
1- Ticari teamüllere uygun olması (örneğin bir mercedesin numune olarak verildiğini iddia etmek ticari teamüllere ters düşer.)
2- Ayrıca bir satışa konu olmayacak şekilde verilmesi ( Numune mal gönderildikten sonra asıl satış işleminin gerçekleştirilmesi gerekir.)
3- Firmanın ünvanı ve para ile satılamaz ibareleri


Numune mal teslimlerinde hangi belgelerin düzenleneceği de tartışma konusu olmuştur. Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nde “Numune mal sevkiyatı yapılması halinde, sevk edilen mallar için sevk irsaliyesi düzenlenmesi zorunludur. Bu tür sevkiyatlarda, malı satıcı taşıyor veya taşıttırıyorsa, irsaliye satıcı tarafından, alıcı taşıyor veya taşıttırıyorsa, irsaliye alıcı tarafından düzenlenecektir.” Numune mal bedelsiz olarak teslim edilebileceği gibi çok düşük bir bedelle de satılabilir. Bu durumlarda her halükarda malın numune olarak teslim edildiğini belirtir bir ibarenin faturaya yazılması yararlı olacaktır.

Yurt dışına bedelsiz mal gönderiliyor ise bir de gümrük mevzuatı ile muhatap olunacaktır. Yurt dışına numune mal gönderimi için düzenlenen faturada zaten kdv gösterilmeyecek olup yine de numunedir ibaresinin yer alması gerekecektir. Hatta bu ibarenin yabancı dildeki karşılıklarının da fatura ve ambalajlarda yer almasında yarar vardır. Çeki listesi gibi diğer belgelerinde ihracat işlemlerinde olduğu gibi numune mal teslimlerinde de düzenlenmesi gerekir. Gümrük çıkış beyannamesinin düzenlenmesi zorunluluğu numune mallar içinde geçerlidir.
Ancak numune olarak gönderilen malların ihracat hesaplarının kapatılmasına ilişkin yükümlülüğe tabi olmadığı da çok açıktır.
Pazarlama stratejilerinin çeşitlendiği ticari hayatta, firmalar hem ürünlerini tanıtmak hem de piyasadaki rekabet gücünü artırarak daha fazla satış yapmak için müşterilerine numune, promosyon veya eşantiyon olarak adlandırılan ürünleri göndermektedirler.

Promosyon ürünler, satışı yapılan malın yanında aynı veya farklı cinsten bir malın bedel alınmaksızın müşteriye verilmesidir.
Promosyon olarak müşterilere verilen bu ürünler pazarlama gideri niteliği taşımakta, bu malların alış bedelleri ise gider kaydedilebilmektedir. Bu ürünler için yüklenilen KDV ise indirim konusu yapılabilmektedir. Ancak ülkemizde farklı KDV oranları uygulandığından, düşük oranlı KDV ye tabi bir malın yanında yüksek oranlı KDV ye tabi bir ürünün promosyon olarak verilmesi mükellefler arasında haksız rekabet oluşturacağından, 50 no.lu KDV tebliğiyle bu haksız rekabeti ortadan kaldırmaya yönelik düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeye göre;
Firmalarca promosyon olarak verilen ürünün satışa konu edilen malın KDV oranına eşit veya düşük oranda bir KDV oranına sahip olması halinde, promosyon ürünü için yüklenilen KDV nin tamamı indirilebilir. Promosyon ürünün KDV oranının satışı yapılan malın KDV oranından yüksek olması durumunda ise promosyon ürünü için yüklenilen KDV den satışı yapılan malın tabi olduğu orana isabet eden kısmı indirim konusu yapılmalı, kalan kısmı ise ürünlerin bedelsiz olarak teslim edildiği dönemde KDV beyannamesinin “ilave edilecek KDV” satırına dahil edilerek, aynı tutar gider veya maliyet yazılmalıdır.

Eşantiyonlar ve Numuneler,
Eşantiyon, firmaların tanıtımlarını yapmak amacıyla belirli zamanlarda müşterilerine bedelsiz olarak dağıttığı takvim, kalem anahtarlık gibi mallardır. Numune ürün ise, ana ürünün bütün özelliklerini taşımakla birlikte satışa konu edilemeyecek bir miktarla sınırlı olan ve üzerinde firma unvanıyla beraber “Numunedir, parayla satılamaz.” ibaresi bulunan ürünlerdir.
50 no.lu tebliğe göre numune veya eşantiyon olarak teslim edilen mallar için daha önce belirttiğimiz aranan üç koşulun varlığı halinde KDV hesaplanmayacaktır. Bu ürünler için yapılan giderler pazarlama gideri olmakta, alış bedelleri ise Gelir Vergisi Kanunu’nun 40. maddesinin 1 numaralı bendine göre ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olduğundan gider kaydedilebilmektedir.
İhracat Numuneleri
İhracatçı firmaların tereddüde düştükleri konulardan birisi de yurtdışına gönderdikleri numune mallar için KDV hesaplayıp hesaplamayacağıdır.3065 sayılı KDV Kanunu’nun 11/1-a maddesinde açıklandığı üzere ihracat teslimleri ve bu teslimlere ilişkin hizmetler KDV’ den istisna edilmiştir.
Kanunu’nun 12. maddesinde ise “bir teslimin ihracat teslimi sayılabilmesi için teslimin yurt dışındaki bir müşteriye yapılmalı ve teslim konusu mal Türkiye Cumhuriyeti gümrük bölgesinden çıkarak bir dış ülkeye veya bir serbest bölgeye vasıl olmalı ya da yetkili gümrük antreposuna konulmalıdır” denilmektedir.
İşletmelerce numune malların yurtdışına kargo yoluyla gönderilmesi yaygın olarak kullanılan bir uygulamadır. Yurt dışına kargoyla gönderilen malların ihracat teslimi sayılabilmesi için kargo şirketi adına düzenlenen gümrük beyannamesi ile beyan olunması gerekmektedir.
Bedelsiz İhracat:
Numune, hediye, hibe, diplomatik misyon mensuplarının zati ve ev eşyaları, turistlerin veya bavul ticareti yapan yabancı uyrukluların yolcu beraberi olarak yanlarında götüreceği malların yurtdışına çıkartılmasına bedelsiz ihracat deniliyor.
Bu tür ihracatlara bedelsiz denilmesinin nedeni, bunlarla ilgili olarak firmaların yurda döviz getirme ve bunu banka ve özel finans kuruluşlarına bozdurma yükümlülüğünün bulunmamasıdır.
Bedelsiz ihracatın ihracatçı ve sanayici firmaları en çok ilgilendiren yönü, ticari numunelerin kalıp ve desenlerin yurt dışına gönderilmesi ile ilgilidir. Firmalar yurt dışındaki alıcılarına tanıtım ve reklam yapma amacıyla bu tür numune gönderdikleri zaman, bununla ilgili iki sorun var. Bunlardan biri, bu malların bedelsiz ticari numune kapsamında yurtdışına gönderilmesi, ikincisi ise, malların varış ülkesinde ticari numune olarak değerlendirilerek vergilere ve çeşitli kısıtlamalara tabi olmadan giriş yapabilmesi. Numune göndermek isteyen firmaların, bunların varış ülkesine hangi koşullarda gireceğini ilgili ülke makamlarından net bir şekilde öğrenilmelidir.
Genel olarak, dünyada birçok ülke, miktar ve değeri ticari teamüllerle belirlenen sınırları aşmayan ve numune olma özelliği dışında başka bir amaçla kullanım özelliği kaybedilmiş (örneğin kalıcı bir şekilde numune damgası basılmış) malların sorunsuz olarak giriş yapması ticari teamüllerdendir. Ancak vergisel ve diğer ticari yükümlülükleri yerine getirmek koşulu ile numune girişlerine izin verilebiliyor.

1.BEDELSİZ İHRAÇ EDİLEBİLECEK MALLAR
a) Gerçek veya tüzel kişiler tarafından götürülen veya gönderilen hediyeler, miktarı ticari teamüllere uygun numuneler ile reklam ve tanıtım malları, yeniden kullanıma veya geri dönüşüme konu ithal edilmiş mal ve ambalaj malzemeleri,
b) Daha önce usulüne uygun olarak ihraç edilmiş malların bedelsiz gönderilmesi ticari örf ve adetlere uygun parçaları, fireleri ile garantili olarak ihraç edilen malların garanti süresi içinde yenilenmesi gereken parçaları,
c) Yabancı misyon mensuplarının, Türkiye'de çalışan yabancıların, yurt dışına hane nakli suretiyle gidecek Türk vatandaşlarının, daimi veya geçici görevle yurt dışına giden kamu görevlilerinin, bu durumlarının ilgili mercilerce belgelenmesi şartıyla, beraberlerinde götürecekleri, gönderecekleri veya adlarına gönderilecek mal ve taşıtlar,
ç) Yurt dışında yerleşik tüzel kişiler, yabancı turistler ve yurt dışında ikamet eden Türk vatandaşlarının beraberlerinde götürecekleri, gönderecekleri veya adlarına gönderilecek mal ve taşıtlar,
d) Kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler ve üniversitelerin; görevleri veya anlaşmalar gereği gönderecekleri mal ve taşıtlar,
e) Savaş, deprem, sel, salgın hastalık, kıtlık ve benzeri afet durumlarında; kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, üniversiteler, Kızılay ile kamu yararına çalışan dernek ve vakıfların gönderecekleri insani yardım malzemeleri.
(2) Yukarıda belirtilenler dışında kalan hususlar, Dış Ticaret Müsteşarlığının (İhracat Genel Müdürlüğü) görüşü alınarak, ilgili gümrük idaresi veya İhracatçı Birliği Genel Sekreterliğince sonuçlandırılır.
BEDELSİZ İHRACAT İZİNLERİ
(1) 1. maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde yer alan mallardan, değeri 250.000 (ikiyüzellibin) ABD Dolarına kadar olanlar ile değer ve miktarına bakılmaksızın birinci fıkrasının (d) ve (e) bentlerinde belirtilen malların bedelsiz ihracat izni başvuruları doğrudan ilgili gümrük idaresine yapılır.
(2) 1. maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde yer alan mallardan, değeri 250.000 (ikiyüzellibin) ABD Doları ve üzeri olanların bedelsiz ihracat izni başvuruları ise, Bedelsiz İhracat Formu doldurularak İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliklerine yapılır.”
(3) İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterlikleri verilen bedelsiz ihraç izinlerinin bir örneğini talep sahibine, bir örneğini de ilgili gümrük idaresine intikal ettirirler.
(4) Bedelsiz ihraç izinlerinin geçerlilik süresi 1 (bir) yıldır.
(5) 1.maddenin birinci fıkrasının (c) ve (ç) bentleri çerçevesinde yapılacak bedelsiz ihracata, doğrudan gümrük idaresince izin verilir. Ancak (ç) bendi uyarınca bedelsiz ihracı yapılacak malların yolcu beraberinde götürülmeyip, önce veya sonra
gönderilmesi halinde, Türkiye'de satın alındığının belgelenmesi, taşıt götürülmesi halinde ise taşıtın trafik tescil kuruluşlarınca ve vergi dairelerince kayıtlarının kapatıldığının belgelenmesi gerekir.
(6) 1.maddenin birinci fıkrasının (ç) bendi kapsamında, yurt dışında yerleşik tüzel kişiler, yabancı turistler ve yurt dışında ikamet eden Türk vatandaşlarının, Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 11/1-b maddesinde düzenlenen istisnadan yararlanarak yurt dışına götürecekleri, gönderecekleri veya adlarına gönderilecek mal ve taşıtların bedelsiz ihracına, satıcı tarafından verilen satış faturası nüshası veya satıcı onaylı örneklerine istinaden, ilgili gümrük idarelerince izin verilir.
(7) Söz konusu satış faturasının bir nüshası veya satıcı onaylı bir örneği, Türkiye İstatistik Kurumuna gönderilmesini teminen, ilgili gümrük idaresince Gümrük Müsteşarlığına (Gümrükler Genel Müdürlüğü) intikal ettirilir.
BEDELSİZ PROMOSYON EŞYASI İHRACATINDA KDV
Bilindiği üzere, KDV Kanunu’nun 11/1-a maddesi ile mal ihracatı KDV’den istisna edilmiş olup, ihracatın bedelli veya bedelsiz olması konusunda herhangi bir ayırım yapılmamıştır.
Öte yandan, İhracat Yönetmeliği’nin 4/c maddesinde bedelsiz ihracat, “karşılığında yurt dışından bir ödeme yapılmaksızın yurt dışına mal çıkarılması” olarak tanımlanmıştır. Konu ile ilgili olarak yayımlanan 2008/12 sayılı Bedelsiz İhracata İlişkin Tebliğ’de(1) bedelsiz olarak ihraç edilebilecek eşyalar sayılmış olup, bunlar arasında reklam ve tanıtım malları (promosyon eşyası) da yer almaktadır.
BEDELSİZ PROMOSYON EŞYASI İHRACATINDA KDV İSTİSNASI UYGULAMASI
PROMOSYON EŞYASI İHRACATI İLE İLGİLİ OLARAK 2008/12 SAYILI BEDELSİZ İHRACAT TEBLİĞİ’NDE YER ALAN DÜZENLEME
Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından yayımlanan İhracat 2008/12 sayılı Bedelsiz İhracat İlişkin Tebliğ’in 2. maddesinin birinci fıkrasında bedelsiz olarak ihraç edilebilecek mallar sayılmış olup, bu mallar aynen aşağıdadır:
“a) Gerçek veya tüzel kişiler tarafından götürülen veya gönderilen hediyeler, miktarı ticari teamüllere uygun numuneler ile reklam ve tanıtım malları, yeniden kullanıma veya geri dönüşüme konu ithal edilmiş mal ve ambalaj malzemeleri,
b) Daha önce usulüne uygun olarak ihraç edilmiş malların bedelsiz gönderilmesi ticari örf ve adetlere uygun parçaları, fireleri ile garantili olarak ihraç edilen malların garanti süresi içinde yenilenmesi gereken parçaları,
c) Yabancı misyon mensuplarının, Türkiye’de çalışan yabancıların, yurt dışına hane nakli suretiyle gidecek Türk vatandaşlarının, daimi veya geçici görevle yurt dışına giden kamu görevlilerinin, bu durumlarının ilgili mercilerce belgelenmesi şartıyla, beraberlerinde götürecekleri, gönderecekleri veya adlarına gönderilecek mal ve taşıtlar,
ç) Yurt dışında yerleşik tüzel kişiler, yabancı turistler ve yurt dışında ikamet eden Türk vatandaşlarının beraberlerinde götürecekleri, gönderecekleri veya adlarına gönderilecek mal ve taşıtlar,
d) Kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler ve üniversitelerin; görevleri veya anlaşmalar gereği gönderecekleri mal ve taşıtlar,
e) Savaş, deprem, sel, salgın hastalık, kıtlık ve benzeri afet durumlarında; kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, üniversiteler, Kızılay ile kamu yararına çalışan dernek ve vakıfların gönderecekleri insani yardım malzemeleri.”
Öte yandan, söz konusu Tebliğ’in 3. maddesinde yapılan açıklamalara göre,  yukarıda (a) ve (b) bentlerinde yer alan mallardan değeri 250.000 (ikiyüzellibin) ABD Dolarına kadar olan malların bedelsiz ihracat izni başvurularının doğrudan ilgili gümrük idaresine,  değeri 250.000 (ikiyüzellibin) ABD Doları ve üzeri olanların bedelsiz ihracat izni başvurularının ise, Tebliğ ekinde yer alan Bedelsiz İhracat Formu doldurularak İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliklerine yapılması gerekmektedir. İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliklerinin verilen bedelsiz ihraç izinlerinin bir örneğini talep sahibine, bir örneğini de ilgili gümrük idaresine intikal ettirmesi zorunlu bulunmaktadır. Bedelsiz ihraç izinlerinin geçerlilik süresi 1 (bir) yıldır.
Yukarıda yapılan açıklamalardan da fark edileceği üzere, promosyon amaçlı reklam ve tanıtım mallarının bedelsiz olarak ihraç edilmesi mümkün bulunmakta olup, değeri 250.000 (ikiyüzellibin) ABD Dolarına kadar olan promosyon eşyalarının bedelsiz ihracat izni başvurularının doğrudan ilgili gümrük idaresine,  değeri 250.000 (ikiyüzellibin) ABD Doları ve üzeri olanların bedelsiz ihracat izni başvurularının ise, İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliklerine yapılması gerekmektedir.
BEDELSİZ PROMOSYON EŞYASI İHRACATI GÜMRÜK MEVZUATI KARŞISINDAKİ DURUMU
Gümrük mevzuatına göre, bedelsiz promosyon eşyası ihracatı için de gümrük beyannamesi düzenlenmesi ve ihracatın bu şekilde belgelendirilmesi gerekmektedir.
Ancak uygulamada, promosyon amaçlı olarak yurt dışına bedelsiz ihraç edilen ve çok sayıda kalemden oluşan eşyanın ek bir iş yükü ve masrafa neden olmaması bakımından beyannamede tek kalemde beyan edilip edilemeyeceği konusunda tereddütlerle karşılaşılmaktaydı. Gümrük Müsteşarlığı Gümrükler Genel Müdürlüğü tarafından çıkarılan 22.06.2010 tarih ve 2010/25 sayılı  Genelge ile; ihraç eşyasının cins, tür, miktar, kıymet (kıymet bilgisi mevcut ise) ve gümrük tarife istatistik pozisyonunu içeren listenin beyannameye eklenmesi suretiyle, promosyon amaçlı olarak yurt dışına bedelsiz ihraç edilen ve çok sayıda kalemden oluşan eşyanın, miktar ve/veya kıymet bakımından en büyük değere sahip kalemin tarife pozisyonunda, tek kalemde beyan edilmesi uygun bulunmuştur. Söz konusu Genelge’nin metni aşağıdadır:
“Bilindiği üzere, 12.07.2008 tarih ve 26934 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2008/12 sayılı Bedelsiz ihracata ilişkin Tebliğ’in 2. maddesinde, bedelsiz olarak ihraç edilebilecek eşya arasında “miktarı ticari teamüllere uygun numuneler ile reklam ve tanıtım malları” da sayılmıştır.
Müsteşarlığımıza vaki müracaatlardan, promosyon amaçlı olarak yurt dışına bedelsiz ihraç edilen ve çok sayıda kalemden oluşan eşyanın, tek kalemde beyan edilmesine imkan sağlanmasının talep edildiği anlaşılmaktadır. Çok sayıda kalemden oluşan eşyanın serbest dolaşıma giriş rejimi çerçevesinde beyan edilmesi ve vergilendirilmesi ile ilgili olarak 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 76 ve Gümrük Yönetmeliği’nin 204. maddelerinde düzenleme yapıldığı halde, ihraç eşyası için böyle bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Bu çerçevede, Gümrük Kanunu’nun 150. maddesinin dördüncü fıkrasının; gerektiğinde ihraç eşyasının cinsine,  niteliklerine ve ihracatın özelliğine göre ihracatın daha kolay yapılmasını sağlayacak usul ve esasları belirleme konusunda Müsteşarlığımıza verdiği yetki doğrultusunda, her bir eşya için kendi tarife pozisyonuna göre işlem yapılmasının ek bir is yükü ve masrafa sebep olması halinde, beyan sahibinin talebi üzerine, ihraç eşyasının cins, tür, miktar, kıymet (kıymet bilgisi mevcut ise) ve gümrük tarife istatistik pozisyonunu içeren listenin beyannameye eklenmesi suretiyle, promosyon amaçlı olarak yurt dışına bedelsiz ihraç edilen ve çok sayıda kalemden oluşan eşyanın, miktar ve/veya kıymet bakımından en büyük değere sahip kalemin tarife pozisyonunda, tek kalemde beyan edilmesi uygun bulunmuştur.”
BEDELSİZ PROMOSYON EŞYASI İHRACATININ KDV KARŞISINDAKİ DURUMU
KDV Kanunu’nun 11/1-a maddesi ile mal ihracatı KDV’den istisna edilmiş, 12/1. maddesinde ise, bir teslimin ihracat teslimi sayılabilmesi için aranılan şartlar aşağıdaki gibi belirlenmiştir: 
- Teslim yurt dışındaki bir müşteriye veya bir serbest bölgedeki alıcıya ya da yetkili gümrük antreposu işleticisine yapılmalı veya mallar yetkili gümrük antreposu işleticisine tevdi edilmelidir.
- Teslim konusu mal Türkiye Cumhuriyeti gümrük bölgesinden çıkarak bir dış ülkeye veya bir serbest bölgeye vasıl olmalı ya da yetkili gümrük antreposuna konulmalıdır.
Öte yandan, 04.06.2004 tarih ve 17 Sıra No.lu KDV Sirküleri’nin bedelsiz ihracatla ilgili 2/b bölümü aynen aşağıdadır:
Bedelsiz İhracat
06.01.1996 tarih ve 22515 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bedelsiz İhracata İlişkin Tebliğ (İhracat 96/10) uyarınca, bedeli yürürlükteki Kambiyo Mevzuatı çerçevesinde yurda getirilmesi gerekli olmaksızın yurt dışına kesin olarak mal çıkarılması bedelsiz ihracat olarak tanımlanmaktadır. Buna göre, karşılığında yurda herhangi bir bedel getirilmeksizin yurtdışına yapılan teslimler; Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 12/1. maddesindeki şartlar çerçevesinde gerçekleştirildiğinin ve söz konusu ihracatın bedelsiz yapıldığının gümrük beyannamesi ve ilgili makamlardan (Gümrük İdaresi, İhracatçı Birlikleri, Dış Ticaret Müsteşarlığı) alınan izin yazısı ile tevsiki şartıyla Kanun’un 11/1-c maddesi kapsamında işlem görebileceklerdir.”
Bu açıklamalara göre, 2008/12 sayılı Tebliğ çerçevesinde yurt dışına yapılan bedelsiz promosyon eşyası ihracatı, malların yurt dışındaki müşterilere teslimi ve malların T.C. Gümrük Bölgesi’nden çıkarak bir dış ülkeye vasıl olması şartlarının gerçekleşmesi koşuluyla ihracat istisnası kapsamında KDV’den istisna bulunmaktadır. Ancak, istisna uygulanabilmesi için, ihracatın bedelsiz yapıldığının gümrük beyannamesi ve ilgili makamlardan (gümrük idaresi, İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği) alınan izin yazısı ile tevsik edilmesi gerekmektedir.  Söz konusu teslimlerle ilgili olarak yüklenilip indirilemeyen KDV’nin iadesi, KDV beyannamesinin tam istisna kapsamına giren işlemlerin beyan edileceği 8 numaralı Tablosunda yer alan 58. satırına “Bedelsiz İhracat” ibaresi, 59. satırına da yüklenilen KDV’nin yazılması suretiyle nakden veya mahsuben talep edilebilecektir.
Bavul Ticareti ya da Yolcu Beraberi Satış Şeklinde İhracat:
Turistlere, yabancı ülkelerde ikamet eden Türk uyruklu gerçek ya da tüzel kişilere vb. yapılan satışlar belirli koşulların yerine getirilmiş olması koşulu ile ihracat sayılıyor. Ve ihracatın yararlandığı destek ve avantajlardan bunların da yararlanması sözkonusu oluyor. Bu kapsamdaki satışlar 43 ve 61 seri nolu KDV Genel Tebliğleri çerçevesinde yapılmakta. 61 sayılı KDV Genel Tebliği kapsamında ihracat yapmak isteyen firmaların, öncelikle bu tebliğde belirtilen koşullara uymaları bağlı bulundukları vergi dairesinden İzin Belgesi almaları, bu kapsamdaki satışlarını Tebliğle şekli ve usulü belirlenmiş Özel Fatura'lar kapsamında yapmaları, bu faturaların, malların fiilen çıkışının yapıldığı gümrük idaresine kadar mallarla birlikte refakat etmesi ve ilgili gümrük idaresi tarafından onaylanması, ayrıca alıcıdan tahsil edilen mal bedelinin bir banka veya özel finans kuruluşuna tevdi edilerek bozdurularak Döviz Alım Belgesi'ne bağlatılması gerekmektedir.
Sevk İrsaliyesi konusu
Maliye Bakanlığınca çeşitli dönemlerde verilen muktezalarda sevk irsaliyesi düzenlenmesi gerektiği eşantiyon ürünler de ise hem fatura hem de sevk irsaliyesi düzenlenmesine gerek duyulmadığı belirtilmektedir.
Görüldüğü üzere numune malların yurt içine veya yurt dışına gönderilmesine ilişkin mevzuat diğer işlemlerde de olduğu gibi çok karmaşıktır.
Bunun yerine daha sade ve tek bir belge düzenlenmesine dayalı, her türlü vergi resim ve harçtan muaf bir uygulamanın getirilmesi yerinde bir uygulama olacaktır.
SONUÇ
Yukarıda yapılan açıklamalardan da fark edileceği üzere, promosyon amaçlı reklam ve tanıtım mallarının bedelsiz olarak 2008/12 sayılı Tebliğ çerçevesinde ihraç edilmesi mümkün bulunmaktadır. Bedelsiz olarak gerçekleştirilen bu ihracat KDV Kanunu’nun 12/1. maddesinde belirtilen şartların var olması koşuluyla KDV’den istisna bulunmaktadır. KDV’den istisna olan söz konusu ihracat işlemi nedeniyle yüklenilip indirilemeyen KDV iade olarak talep edilebilecektir. (12.07.2008 tarih ve 26934 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.)
Konuya ilişkin KDV. Genel tebliğleri, bedelsiz İhracata ilişkin ihracat tebliğleri ve Yurt dışına kargo ile numune gönderilmesine ilişkin müktezalar ile konu Maliye Bakanlığı’ nca açıklığa kavuşturulmuştur.
Bilginize sunar, hayırlı işler dilerim.

Mali Müşavir Recep YAŞAR
Bursa Mali Müşavirler Odası
Mesleki Sorunları Araştırma ve Proje Geliştirme Komisyonu Başkan Yard.

http://www.bursagenchaber.com/yazarlar/recep-yasar/numune-mal-teslimleri/4/ 

Ziya GÜNEY- BÜYÜKŞEHİR VE KÜTÜPHANELER.

 Ziya GÜNEY- BÜYÜKŞEHİR VE KÜTÜPHANELER.
 
Değerli bir fikir adamımız şöyle diyor.  “ sosyal, ekonomik ve siyasal gelişmeler eğitim ve kültür temeli üzerine oturdukları ölçüde sağlam ve uzun ömürlü olabilirler..”
Uzun yıllar önce bu gerçeği gören ve batılı ülkeler eğitime verdikleri önem ve yaptıkları yatırımlarla bugün her alandaki kalkınmalarının alt yapısını başka bir ifade ile itici gücünü hazırlamışlardır.
Eğitimin en önemli araçlarından birisi de hiç şüphesiz kütüphanelerdir. Batı ülkelerinde özellikle büyük kentlerde bundan birkaç yüz yıl önce inşa edilen kütüphane binaları içindeki kitap zenginliğine ilaveten bugün o kentlerin en önemli prestij yapıları olma özelliğini hala taşımaktadırlar..
Uzun yıllar batı ülkelerinde kalmış ve bu gerçeği yakından görmüş birisi olarak Nilüfer Belediye Başkanı olduğumuz dönemde yeni bir kentin kuruluşundaki birçok zorluklar ve maddi imkansızlıklar yanında ilk aşamada hiç olmazsa gezici bir kütüphane kurmayı düşünmüş ve bunu gerçekleştirmiştik.
Bizim kurduğumuz gezici kütüphanenin nüfusu 300 bini bulan Nilüfer ilçemize özellikle de ilk ve orta öğretimdeki öğrencilerimize halen de hizmet vermeye devam ettiğini büyük bir memnuniyetle görüyoruz..
Batı ülkelerinde aynı zamanda önemli bir eğitim aracı da olan TV ler maalesef ülkemizde aynı işlevi görmekten uzaktır.. Kalitesiz proğramlar,  diziler, magazin ve Televole kültürü TV lerin günde otalama 4.5 saat seyredilmesini sağlayarak dünyadaki ilk sıraya bizi oturtmaya yetmiş ancak ciddi hiçbir eğitim ve kültür hizmeti verememiştir.
Ülkemizde 400 binin üzerinde kahvehaneye karşılık Kültür Bakanlığının 1400 civarında kütüphanesi bulunuyor. Son yıllarda bu kütüphanelerin açık tutulmasında, buralara yeni kitaplar alınmasında büyük sorunlar yaşandığını biliyoruz.
Bu konuda bazı ülkelerle yapılacak karşılaştırmada ülkemizde nüfusa oranla kütüphane sayısının ne kadar az olduğu görülecektir. esasen yurt dışında  ziyaret ettiğimiz kütüphaneler ile bizimkileri karşılaştırmak dahi mümkün değildir.
Özellikle Bursa’nın Finlandiya’daki kardeş şehri Oulu kütüphanesini ziyaretimizde gördüklerimiz ve bize anlatılanlar bu konuda da bizim ne kadar gerilerde kaldığımızın en açık göstergesi idi..
Kütüphane sayısı Bulgaristan’da 4237,Almanya’da 14 372, İngiltere’de 5183, İsviçre’de 2498, Kore’de 5559, Mısır’da 4865  olup içlerindeki kitap sayıları , hizmet kalitesi ve çeşitliliği  de bizim kütüphanelerimizle mukayese edilemeyecek  şekildedir..
Ülkemizde her yıl sayıları azalan sinema  yapımı da diğer sosyal, kültürel ve sportif tesisler batılı ülkelerde gerek merkezi idare gerekse belediyeler tarafından ilave imar hakları da dahil olmak üzere  çeşitli yöntemlerle teşvik edilmektedir.
Bursa B.Şehir Belediyemiz   yeni çevre düzeni, stratejik plan ve metropol nazım imar planlarında başta kütüphaneler olmak üzere diğer sanat, sosyal ,kültürel ve sportif  yapılara yeterli alanlar ayrılmalı, bu fiziki yapıların desteklenmesini teşvik eden hükümler planlarda yer almalıdır.
Ayrıca kısa vadede B.Şehir sınırlarımızda yer alan bütün ilçelerimize hizmet verecek gezici kütüphaneler kurma  projesi başlatılmalıdır. Daha sonraki etapta da bu proje sabit kütüphaneler kurulmasını hedef almalıdır.
B.Şehir Belediyemizin imkanlarının bu projenin en kısa zamanda başlatılıp uygulamaya geçirilmesi için yeterli olduğunu düşünüyoruz.
Özellikle de Setbaşındaki B.Şehir kütüphanesinin bu konuda gerekli alt yapı ve bilgi birikimine sahip olup bu projenin gerçekleşmesinde aktif rol üstlenebilecektir.
İçinde bulunduğumuz bilgi çağına ulaşabilmemizin yolunun toplumu  bilgiye ulaştıracak araçları en verimli ve etkin bir şekilde kullanmaktan geçtiğine inanıyoruz.

http://www.bursagenchaber.com/yazarlar/ziya-guney/buyuksehir-ve-kutuphaneler/18/

Av. Ali SELEK-Berlin'de Hâkimler var!


 Av. Ali SELEK-Berlin'de Hâkimler var!

Merhaba değerli okuyucular; Bu benim basılı bir eserde yayımlanacak ilk yazım olacak.. O yüzden ne yazmam gerektiğini uzun uzun düşünmedim desem yalan olur. Yazmanın bu kadar zor bir uğraş olması konuşmaktan sonra gelmesinden kaynaklanıyor belki de.. Zira; “ Önce söz vardı !” İnsan önce konuşmayı öğrendiği ( önce söz yaratıldığı) için bugün çoğunlukla konuşuyor ama çok az yazıyoruz. Yazmadan daha az sıkılıkla yaptığımız diğer bir eylem ise “ Okumak. ” Çünkü okumak, yazmadan sonra ortaya çıkan, emredilen ( Ikra !) bir eylem. Diğer bir deyişle düşünce/eylem dizini “ Söz – Yazı – Okuma” biçiminde gidiyor ve bu yüzden de yazan, konuşandan daha değerli oluyor.. Ama bu dizinde en değerlisi sizlersiniz, yani okuyucular.. Okuyanlar olmasaydı, yazmanın ne keyfi ne de değeri kalırdı.. Tıpkı dinleyiciler olmadan şarkı söylemek ya da izleyiciler olmadan tiyatro oynamak, film yapmak gibi… Hanımlar, beyler; Bu köşemizde ahlak, vicdan, adalet, hukuk, felsefe, din, dil bilimi vs hayata dair ne varsa onlardan bahsedeceğiz.. Yani özünde insana ve insanlığa dair ne varsa.. Bu yüzden bu köşenin adına “Tercüman – Hal” veya “Tercüman-ı Ahval” diyebiliriz. Amacım sizi sıkmadan, yormadan bir şeyler yazmak. “Bu yazıların sizlere bir mesajı var” çok iddialı bir laf olur ama “ Bu yazıların bir sözü var” diyebiliriz. Yazılardaki sözlerden, mesaj çıkarıp çıkarmamak sizlere kalmış.. Gelelim bugünkü hikâyemize: Sosyal medyada geçenlerde Adaletli Yönetim üzerine bir yazı paylaşmıştım. Berlin - Potsdam’ a ve Sans- Souci Sarayı’ na gidenler bilirler. Sarayın arka tarafında çok güzel bir değirmen vardır.. Bu sarayın ve değirmenin Alman Hukuk Fakülteleri’ nde neredeyse ilk ders olarak okutulan ve bizde de zaman zaman hatırlatılan ilginç bir hikayesi vardır. Modern Almanya’ nın babası Büyük Frederick ( Frederick der Grosse) olarak isimlendirilen Prusya Kralı II. Frederick, Brandenburg (Berlin) yakınlarındaki Potsdam ormanlarında gezinirken, bir değirmenin bulunduğu tepenin aşağısındaki alçak bir tepe üstünde durur. Etrafındakilere değirmenin olduğu yeri satın alacağını ve yerine bir saray yaptıracağını söyler. Kralın adamları değirmenciye gider ve kralın bu isteğini iletirler. Fakat adam değirmenini satmak istemez. Kral değirmenciyi yanına çağırtır. Önce, değirmen için değerinin kat kat üstünde bir meblağ ödemeyi teklif eder. Değirmenci: "Olmaz! Değirmenim satılık değildir." der. Kral: "Sen benim kral olduğumu bilmiyor musun yoksa?" diye sorar. "Biliyorum, biliyorum." der Değirmenci. "Sen de benim, bu değirmenin tapusu ile sahibi olduğumu bil." diye cevap verir. Kral: "O halde zorla alırım. Bakalım o zaman ne yapacaksın?" der. Değirmenci bunun üzerine şu meşhur sözü söyler : "Alamazsın! Berlin'de Hâkimler var!" Kral, ıslah ettiği mahkemelerin adaletine, kendi aleyhinde de güvenildiğini anlar ve bu yel değirmeninin, Prusya Krallığı devam ettikçe korunmasını ister. Değirmenin altındaki tepeye sarayını diker ve saraya değirmencinin adı olan, Sans-Souci adını verir. Almanya’ ya, Berlin’ e yolunuz düşerse, Potsdam’ a gidin lütfen. Göreceksiniz, Sans-Souci Sarayı da, değirmen de hala yerinde durur. Ne güzel bir adalet ki, kralın arka bahçesinde bir değirmenci... Adalet, kralı ve değirmenciyi dost etmiştir. Adalet, değirmenci de olsan, kral da olsan boynunun kıldan ince olduğunu bilmektir.. Bu hikâyedeki Değirmen, değirmenci ve Kral aslında sadece birer sembolden ibarettir. Değirmen mülkiyet hakkını, değirmenci bizi, kral ise otoriteyi ya da gücü temsil etmektedir. Şimdi kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: Bugün, değirmenimize yönelik böyle bir talep geldiğinde “Ankara’ da hakimler var ! ” diyebiliyor muyuz? Diyemiyorsak, vay halimize !! Bu hikaye yüzyıllar öncesine ait başka bir hikayeyi de çağrıştırdı. Ama dilerseniz devamını ve çağrıştırdığı hikayeyi bir sonraki yazımızda anlatalım..

http://www.bursagenchaber.com/yazarlar/av-ali-selek/berlin-de-h-kimler-var/15/

Ferruh VARANOGLU-Enformetik Cehalet

 


 Ferruh VARANOGLU-Enformetik Cehalet


Yeni Türkiye söylemi ilk dillendirildiğinde, bu kavramı
ilk kullanan kim diye sorgulamak merak konusu olduysa
da hemen akabinde araştırmanın yersiz olduğu, akıl ve
mantığı birbirine yaklaştırdığımda da bu söylemi yaklaşık
11 yıldır biz Türk toplumuna ilkleri yaşatma konusunda
ikinci bir rakip tanımayan AKP’nin kulislerinden çıkarak
planlı bir şekilde yayıldığını ve önce beyaz ekranlardan
daha sonra da gazetelerdeki yandaş gazeteciler vasıtası
ile bu döneme damgasını vuracak fenomen bir söylem
olacağı konusunda da hiç endişem olmayacağını hızlı bir
şekilde düşündüğümü hatırlıyorum. Bu kadar irite bir
kavramın, ne kadar çabuk bir değişimle, ne kadar hızlı
bir şekilde yayılarak asırlarca yaşamış bir medeniyette
bir devri kapamak için savaşmış onlarca lider, yüzlerce
alim, binlerce şehit vermiş bir topluluğun bedel ödediği
hiçe sayılarak, tek bir kişinin egoizminin yüksek kaygısı
neticesinde bu kadar hayatımıza girebileceğini ise hiç
düşünmemiştim. Her Tv kanalında hızlıca yayılan bu
söylem, ulusalcıların her zamanki hitapları ile mümkün
değil kabul görmez tavırlarının yanında, diğerlerini ayrı
kılan, bir başka deyişle“ötekileştiren” bir tavrın ayrımcı
ayak sesleriydi belki de, aynı bugün yaşadıklarımız gibi...
    Yeni Türkiye’yi çok sevenler, bundan evvelki yaşanmış
şanlı tarihi de reddedenler olmayı da kabul ettiler. Onlar
yeni hayatlarının başlangıcı olarak gördükleri bu miyad’ı,
ajandalarına “gülen yüz”, hesap makinalarına “Amerikan
Dolar’ı”, vicdanlarına ise “Üç maymun” sembolleri ile
yazıp çizdiler. Bunlarla beraber beyinlerindeki, Suç’un,
ahlak’ın, adalet’in, hak’kın, milli irade’nin, demokrasi’nin
anlamlarını değiştirdiler. Yetmedi, İslamcısı, tarikatçısı,
dincisi, dinsizi, sosyalisti, ulusalcısı, ırkçısı, Atatürkçüsü,
muhafazakarı, milliyetçisi, ülkücüsü, demokratı, liberali,
döneği derken kavram kargaşasının işaret fişeğini ateşleyip
herkesin kafasını karıştırmayı, insanların beyinlerini
yıkamayı iş edindiler. Demokrasi adı altında meclisi, suç
meclisine, Hukuk adı altında yasaları yandaş’a göre anlam
kazandırmayı, Bürokrasi adı altında, yandaşlığa dayalı
yepyeni bir bürokrat yapılanmayı, Medya adı altında, her
görüşe bir muhalefet sunarak iki beyinli düşünen insanları
yaratmayı vazgeçilmez ilkeleri yaptılar.      
   
    Terörist ile Vatansever’i, Haklı ile haksız’ı, Demokrat ile
baskıcı’yı ayırt etmekte zorlanan bir toplum yaratmak için
kimin fikrine ihtiyaç vardı bu ülkede? Bu Cumhuriyetin
vatandaşı bunları düşünmeyecek kadar hayasız, ahlaksız,
sorumsuz, vicdansızsa eğer 90 yıldır ayakta kalmayı nasıl
başardı da Yeni Türkiye diye kabullendirmeye çalıştığınız
idealizmi kendi mahsulünüz gibi hayasızca dağıtmaktan
imtina etmiyorsunuz? Cumhuriyetin bunca yıllık asil
meclisinde, suçluların birbirini koruyup kolladığı, ayrıcalık
dolu şahsiyetlerin cirit attığı, dokunulmazlık zırhı ile aynı
ölümsüzlük iksiri içmiş gibi dolaşan, sadece menfaatleri
örtüşmüyor diye birbirlerininin gırtlağına sarılan, bırakın
isimlerinin yanayana yazılmasını, fikirlerinden dolayı
biraraya gelmesi mümkün olmayan şahsiyetlerin parasal
ortaklıklarından güç birlikteliği yaparak ülkeyi satmak
pahasına da olsa kanun’a, nizam’a aykırı davranışları ile
değil örnek olmayı utanç abidesi olanların ne işi var?...
    Reform paketleri ile Yargı’da düzenleme yapmayı,bağış
altında rüşvet almayı, aslında hırsızlık yapıp da ismini
görev yapmak olarak koymayı, terör eyleminden dolayı
tutuklanıp milletvekili olmayı, gizli tanık olarak listedeki
etkisizleştirilecek kimselere alet olmayı Yeni Türkiye’nin
gelenekleri ve vazgeçilmezleri olarak görenler kendilerine
göre doğru yoldadırlar,durmasınlar devam etsinler. Biz
eski Türkiye’yi hayal etmeyi, özlemeyi, sabretmeyi ve
gün gelince de kaldığımız yerden tekrar devam etmenin
derin özlemini kalbimizde ve vicdanımızda saklamasını da
gün gelince ortaya koymasını da sabırla bekleyenlerden
olamyı her zaman bugüne tercih ederiz...     

Cüneyt ÜLSEVER

Cüneyt ÜLSEVER

 

Abdullah Gül’ün, bu yıl ağustos ayında yapılacak ve Türkiye tarihinde cumhurbaşkanının ilk kez halkoyu ile seçileceğe seçimde tekrar cumhurbaşkanı olabilmek için çok gönüllü olduğunu Fırat’taki kör ve sağır çoban bile biliyor.
Ancak, Gül şimdiye dek bu amacını doğrudan dile getirmedi, ima yolu ile seslendirdi.
Sanki sütre gerisinde durarak ‘ne şiş yansın, ne kebap’ politikaları ile fırsat gözlüyor. Temel politikası; doğrudan mücadeleden çok, ‘rakibi’ RTE’nin hata yapması üzerine kurulu.
Cumhurbaşkanı’nı zerre kadar tanıdı isem, bu tavır meşrebine uygun!
Gül, bir liderin en bariz vasfı olması gereken risk alma cesaretine sahip değil.
Cumhurbaşkanlığı’na giderken, bir yanlış yapıp başbakanlığı da kaçırmak istemiyor (evdeki bulgur hesabı).

Ancak, hayat bazen zalimdir:

Şimdi önünde “Demokles’in Kılıcı” gibi İnternet Yasası ve HSYK Düzenlemesi var. Bu iki kanun; sadece içeride değil, dışarıda da büyük tepki topladı. Türkiye’yi karartacak internet yasasını ve ‘Yargı’yı doğrudan ‘Yürütme’ye (Adalet Bakanlığı’na) bağlayan HSYK Düzenlemesi’ni veto etmesi için, üzerinde çok açık, çok ağır baskı var.
                                                                     ***
Bu yasaları:
1) Ya; veto edecek ve RTE ile yolları tamamen ayrıştırıp, “Bakın ben çok daha demokratım” diyecek. Ancak, böylelikle RTE’nin diktatörlük hevesini en yakın dava arkadaşı olarak açıkça teşhir edeceği için, RTE’nin bütün hiddet ve şiddetini üzerine çekecek. AKP içinde halen yaşanmakta olan büyük huzursuzluğu deşifre edecek. Partiyi bölecek.
2) Ya da; imzalayarak Erdoğan’ın dış ve iç dünyada kazandığı bütün olumsuz sıfatları o da yüklenecek. Ancak, bu seçimle RTE’nin sempatisini kazanacak, onu korumuş olacak; belki de RTE yarın-öbür gün kendi yerine onun Başbakan olmasına yardımcı olacak. AKP’nin başına geçme şansı baki kalacak.
                                                                     ***
Bu yasalar ile ilgili veto-onay ikilemine eloğlu bile yekten karışır oldu.
Geçenlerde, “2001 ile 2013 yılları arasında, ABD Temsilciler Meclisi’nin Dış İlişkiler Komitesi’nin en yüksek seviyeli Ortadoğu danışmanlığını yapmış olan ve halen Obama Hükümeti’ne yakınlığınla bilinen Alan Makovsky, yeni internet düzenlemesi yasasına Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün vereceği yanıtın, kendi kaderini de belirleyeceğini” söyleyiverdi. (Sözcü - 11.02.2014).
Gazeteye göre, Alan Makovsky aynen şöyle demiş:
“Gül, özellikle tansiyonun yükseldiği Gezi Parkı ve yolsuzluk krizinden beri ılımlı ve demokratik tonu ile Cumhurbaşkanlığı’nın sınırlı kuvvetine rağmen, elindekinin en iyisini yaparak, hükümeti otoriterlik yolundan çıkarmaya çalışmasından ötürü Washington’da bir umut estirdi. Eğer Gül özgürlükler adına çok problemli olan, adeta Ortadoğu otoriter rejimlerini andıran bu internet sansürü yasa teklifinin altına imza atarsa; Washington, Erdoğan’dan farklı olmadığı kanaatine varacak ve kendisine olan umudu kaybedecek. Onun için, Washington bakımından, bu karar çok önemli - kader kararı bile diyebiliriz. Bu yasaya karşı çıkmayacaksa, demokrasiyle ilgili hangi konuda pozisyon belirtecek?” (ibid).
                                                                     ***
Makovsky’nin hiçbir resmi görevi yok. Açıklamaları Obama Yönetimi’ni bağlamaz. Ancak, ABD dış politikasını zerre kadar bilenler, ABD’nin sopa gösterme yöntemlerinden birinin; baskı guruplarına, ‘think-tank’ kuruluşlarına, ilgili ülke uzmanlarına açıklama yaptırmak olduğunu da gayet iyi bilirler.  
Birinci Körfez Savaşı’ndan (1991) beri, Washington’da Türkiye ile ilgili konularda en yetkin isimlerden biri olarak tanınan bu kişiye yaptırılan açıklama, esasında Abdullah Gül’e; “Eğer yasayı veto etmez isen, yeni dönemde Başbakan olsan bile, ABD’de itibarın olmaz!”diyor.
Durumu Cumhurbaşkanlığı Makamı’na arz ederim

http://www.bursagenchaber.com/yazarlar/cuneyt-ulsever/abdullah-gul-yol-ayriminda/10/ 

Resul KURT İşe iade hakkında 30 kişi şartı...

 

Resul KURT

İşe iade hakkında 30 kişi şartı...

Okurumuz F. D. “Mayıs 2013’te işe başladım. 10 Şubat 2014’te hamile olduğum gerekçesiyle beni işten çıkardılar. Yalnız çıkarıldığım yerde 30 SSK’lı çalışmamaktadır. İşe iademi talep etmek, istiyorum bu hakka sahip miyim?” diye soruyor.
İşçinin iş sözleşmesinin işveren tarafından yapılacak fesihlere karşı korunması, iş hukukun temel amaçlarındır. Başka bir ifadeyle, iş güvencesi iş hukukunun temel amaçları arasında yer alır.
Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.
İş güvencesi kavramıyla anlatılmak istenen, işçinin işinde devamlılığın sağlanması, işinin teminat altına alınması ve objektif ve haklı neden olmaksızın işten çıkarılmamasıdır.
İş güvencesiyle amaçlanan, işçi ile işveren arasındaki iş ilişkisinin her halükarda devam ettirilmesi değildir. Başka bir ifadeyle, iş güvencesinden maksat, işçinin keyfi nedenlerden dolayı işine son verilememesidir.
İş güvencesi, “işçinin iş sözleşmesinin, haksız ve keyfi feshe karşı korunmasıdır”. Başka bir ifadeyle iş güvencesi, işverenin işçileri keyfi çıkartmasını engellemeyi amaçlayan bir koruma sistemidir ve sistem özü itibariyle, iş sözleşmesinin işverence keyfi feshinin önlenmesini amaçlar.
İş Kanunu’na göre özellikle aşağıdaki hususlar fesih için geçerli bir sebep oluşturmaz;
a) Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızası ile çalışma saatleri içinde sendikal faaliyetlere katılmak.
b) İşyeri sendika temsilciliği yapmak.
c) Mevzuattan veya sözleşmeden doğan haklarını takip veya yükümlülüklerini yerine getirmek için işveren aleyhine idari veya adli makamlara başvurmak veya bu hususta başlatılmış sürece katılmak.
d) Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş ve benzeri nedenler.
e) 74 üncü maddede öngörülen ve kadın işçilerin çalıştırılmasının yasak olduğu sürelerde işe gelmemek.
f) Hastalık veya kaza nedeniyle 25’inci maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt bendinde öngörülen bekleme süresinde işe geçici devamsızlık.
İş güvencesinden yararlanabilmek için, işçinin çalıştığı işyerinde otuz veya daha fazla işçi istihdam edilmesi gereklidir. Bu bağlamda 29 ve altında işçi çalıştırılan işyerleri iş güvencesine yönelik düzenlemelerden istisna tutulmuştur. Bu yüzden 30 işçi kriteri, çalıştırılan işçi sayısının belirlenmesinde dikkat edilmesi gereken önemli bir ölçü teşkil edecektir.
Otuz işçinin belirlenmesinde, işçinin belirli süreli veya belirsiz süreli veyahut deneme süreli iş sözleşmesiyle çalışmasında bir fark bulunmamaktadır. Aynı şekilde işyerinde tam veya kısmı süreli çalışanlar otuz işçi sayınının tespitinde dikkate alınır.
Dolayısıyla 29 kişi veya daha az işçi çalıştıran işyerlerinde çalışan işçiler için iş güvencesi hükümleri uygulanmayacaktır.

 http://www.bursagenchaber.com/yazarlar/resul-kurt/ise-iade-hakkinda-30-kisi-sarti/11/

Muhammed Taha Gergerlioğlu Yeter Söz Milletin..!

   

Yeter Söz Milletin..!

Anayasa halk oylaması hayırlısıyla, evet olarak neticelendi.Sayın Erdoğan  liderliğinde Türkiye menzile bir adım daha yaklaştı. Halk oylaması ile kabul edilen Anayasa maddeleri içinde en önemlisi yargı da yapılan değişiklikler olduğu kanaatinin, yaygın olarak ifade edildiğini müşahede ettik.
Yargıtay Başkanı sayın Gerçeker in Adli yıl açılışında yaptığı  konuşmaya cevaben, sayın Başbakan: [''Sayın Başkan, burasını CHP zihniyeti siyasallaştırdı. Sayın başkan, 'Ön bahçe, arka bahçe olmadık' diyorsun. Eğer lütfedersen sana nasıl birilerinin arka bahçesi olduğunu ben ispatlı olarak anlatırım. Çünkü ben damdan düştüm, damdan... Bedel ödedik biz bedel. Bu bedelleri öderken kimlerle nasıl muhatap olduğumuzu, kimlerin bize neler söylediğini hepsini size anlatırım'' diye konuştu. ] Devamın da ise ; [Milletin hizmetkarı olmak için bu yola çıktıklarını dile getiren Erdoğan, ''Dedik ki 'Türkiye'yi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkaracağız, hedefimiz bu.' İnşallah 2023 yılı, Türkiye'nin ilk 10 ülke arasında olduğu bir yıl olacak'' dedi.
Türkiye'nin, bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 11 büyümeyle dünyada 4, Avrupa'da birinci sırada yer aldığını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Buraya durup dururken gelmedik. Devletin borçlanırken ödediği faiz yüzde 63'tü, şimdi yüzde 8. Aradaki fark 55. Enflasyon yüzde 30'du, şimdi 8,3. Aradaki fark 22. Biz kimden aldık bu iktidarı? MHP, DSP, ANAP'tan. MHP yatıp kalkıp IMF'ye sövüyordu ama IMF'den 30 milyar dolar borcu onlar aldı. Bize 23 milyar dolarla devrettiler. Biz ne yaptık? Ödedik, ödedik, ödedik. Şimdi ne var? 6,5 milyar dolar var. Bunlar 'milliyetçiyiz' diyor ya sevsinler senin gibi milliyetçiyi. Milliyetçilik lafla olmuyor. Milliyetçilik gerçek vatanseverliktir, ülkesinin bütçesini, milletini güçlü kılmaktır, dünyada sözü dinlenilen bir ülke haline gelmektir. Siz ne yaptınız? Merkez Bankasını boşalttınız. Borçlanmak için para bulamıyorlardı. Ne yapıyordu? İşçinin, memurun maaşından kesiyordu. Devlet işçisine, memuruna CHP, Doğruyol ve bunların döneminde 13,5 katrilyon borçlandı. Göreve geldik bir de baktım ki önümde 13,5 katrilyon lira devletin işçisine, memuruna borcu var. Olur mu böyle bir şey? İşçi, memur kardeşim size bu parayı biz ödedik mi? Biz ödedik. 13,5 katrilyonu takır takır işçime, memuruma biz ödedik.]( Haber 7 com)
Ankara'nın üyeliği AB için bir nimet. ( Finlandiya Dışişleri Bakanı Stubb )
“AB dışişleri bakanları hafta sonu Brüksel’de bir araya geldiğinde, ikimiz de meslektaşlarımızdan Türkiye’nin artan rolünü ve nüfuzunu tanımalarını isteyeceğiz. Britanya ve Finlandiya Türkiye’nin AB üyeliği hedefini destekliyor.
Türkiye Batı Balkanlar ve Ortadoğu’da şimdiden önemli bir güç ve kayda değer ‘yumuşak güce’ sahip. Irak’ta siyasi ve ekonomik açıdan önemli olduğu gibi, AB’yle işbirliği içinde İran’ı nükleer programına dair endişeleri gidermeye ikna etmek konusunda da önemli. Dahası, Afganistan ve Pakistan’ın kritik bir müttefiki. Kısacası, AB’yle Türkiye’nin ortak çalışmaları muazzam bir potansiyele sahip.
Ekonomik açıdan, Türkiye’nin üyeliği iki tarafın da çıkarına. Zira ekonomik krizden ticaret ve yatırımla çıkacağız. G20 üyesi Türkiye, bu yıl yüzde 5’ten fazla büyüme göstermesi beklenen bir ekonomiye sahip. Avro bölgesindeki ortalama büyüme oranıysa sadece yüzde 1. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı, Türkiye’nin 2050’de Avrupa’daki en güçlü ikinci ekonomi haline geleceği tahmininde bulunuyor. AB içindeki bir Türk ekonomisi, ihracatçılar ve yatırımcılar için fırsat yaratacak, bizleri de Orta Asya ve Yakındoğudaki piyasalarla enerji kaynaklarına bağlayacaktır.” ( WIllIam Hague / Alexander Stubb Financial Times – Radikal 10.09.2010 )
Hepimiz Bir Türkiye Etmeyiz.
Finlandiya Dışişleri Bakanı Stubb, AB dışişleri bakanları toplantısında “Türkiye bugün uluslararası arenada AB’nin toplamından daha etkili” dedi.
Türkiye’ye tam destek veren bir diğer isim de İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt oldu. Üyeliğe soğuk bakan ülkelerin bile Türkiye’nin stratejik önemini eskisine oranla daha iyi anladığını söyleyen Bildt, “Bazı ülkelerin siyasi gerekçelerle üyelik sürecini bloke etmeleri kabul edilemez” diye konuştu. Nordik ülkelerin “Türkiye başkaldırısını” Estonya Dışişleri Bakanı Urmas Paet tamamladı: “İki çok önemli stratejik ortağımız var: ABD ve Türkiye.”
İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague de “Dünya çapında Türkiye’yle stratejik temelde çalıştığımızı hayal edin. Bu çok güçlü bir kombinasyon olur” dedi. Alman Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle ise “Avrupalılar olarak Türkiye’nin yönünün Batı olarak kalmasını ve kendisine yeni yön tayin etmemesini sağlamak hepimizin yararına olur” diye konuştu.(Gazetelerden)
Sayın Erdoğan ın 2023 hedefine, 2011 seçimlerinden sonra yapılacak  yepyeni bir anayasa ve kanunlarla varabilmek; rüşvet ve iltimasın olmadığı, adam a iş değil, işe adam zihniyetiyle hareket eden, demokratik, sosyal, hukuk devleti olan bir Türkiye için, “ üstünlerin hukuku değil, hukuk un üstünlüğü “ için:
“ durmak yok yola devam ……..”
Tarih felsefecilerinden Arnold Toynbee; “ Seküler Batı uygarlığının, kendi uydurduğu yalanlar içinde bile tutarlılık sağlayamadığını, çürümüş ve sapkın bir uygarlık olduğunu; bilim, kültür ve düşüncede yaptığı atılımlara rağmen, aslında insan soyunu ve gezegenimizin geleceğini bile yok edebilecek bir kaba kuvvet mekanizmasına dayandığını” ifade ederek, “100 yıl içinde İslam`ın, dünyanın geleceğini belirleyebilecek yegane aktör konumuna yükseleceği” öngörüsünde bulunur.
http://www.bursagenchaber.com/yazar/muhammed-taha-gergerlioglu/

Banu AVAR Dolar, Çöplükteki Bebek ve Stadyumlar…


Dolar, Çöplükteki Bebek ve Stadyumlar…
Ekranlarda ‘the’ cemaat ve AKP’nin karşılıklı, yolsuzluk ve ‘tayin’ salvoları sürerken 3 sinsi durum var:
1) Güneydoğu illerinde belediye seçimlerinin aslında “Kürdistan’ın kuruluşu” demek olduğu fikri yayılıyor. Devlet otoritesinin yok olduğu mesajı her fırsatta halkın önüne konuyor. Ve iktidar da muhalefet de kendi yarattığı canavara ‘gık’ diyemiyor.

2) MHP Esenyurt seçim irtibat bürosuna silahlı saldırı ve gazeteci Cengiz Akyıldız’ın öldürülmesi, Van’da AKP’li adaya silahlı, taşlı, ses bombalı saldırı, CHP belediyesine Şişli’de saldırı, İstanbul Kadiköy ve Diyarbakır Lice’de saldırılar ve kavgalar… Van’da, Mardin’de Kütahya’da, Trabzon’da dün oynanan FUTBOL maçlarının tümünde kavga çıktı.

3) Toplumsal çürüme, aile cinayetleri ve intiharlarla, çöplüklerde ölüme bırakılan bebekler ve artan fuhuşla gözle görülür hal alıyor. Borçla kıvranan ülkeden sıcak para çekilmeye başlayınca dolar fırladı, suni teneffüs yaptırılıyor. Seçim sonrasını kanlı zam furyaları bekliyor. İşsizler ordusunda 15-24 yaş arası gençler çoğunluğu oluşturuyor!
Batı tetiğe 1991’de bastı. Bu yaşadığımız 20 yıllık bir sürecin sonucu.
Bir zamanlar Yugoslavya adında bir ülke vardı. Acıyla kavrularak parçalara ayrıldı.
Biz Yugoslavya değiliz diyecek bazıları. Değiliz ama Yugoslavya’nın iç ve dış düşmanları tarihe ders olacak olayları kurguladı:
* Tito’nun ölümünden sonra Yugoslavya dış borçla tanıştı. Yugoslav işçisinin denetiminde olan fabrikalar önce devletleştirdi, sonra yabancı ortaklığa açıldı. İşçiler işten çıkarıldı, ‘özelleşme’ başladı. İşsiz kalan işçilerin tüm hakları ellerinden alındı. Hırsızlık, boşanmalar, fuhuş, aile içi cinayetler tavan yaptı.
* ABD ve Alman desteği ile işçiler arasında etnik sendikacılık kışkırtıldı. Makedon, Arnavut, Sloven, Sırp ve Boşnak işçi liderleri Alman ve Amerikalı ‘uzmanlar’ın eğitiminden geçtiler ve kutuplaştılar.
* Üniversite ve liselere batı eğitim bursları veren ‘örgütler’ ve CIA uzmanları sızdı. Rudolf Hiero gibi ‘uzmanlar’ özellikle ‘sol’ örgütler içinde rağbet gördü ve ünlendi. Allende’nin yakın arkadaşı olduğu söyleniyordu, bir süre sonra ABD yönetiminin tepesindeki Richard Holbrook’un yakın arkadaşı olduğu ortaya çıkacaktı..
* Amerika’dan burs alan gençlerden bazıları, OTPOR adlı bir dernek kurdular. Soros’un mali desteği ve Gene Sharp’ın yol haritası ile konserler düzenlediler, maç biletleri dağıttılar, eğitim bursları verdiler. Sonra Miloseviç’e karşı “Gotov Je” (O bitti) kampanyasını başlatıp sempati topladılar. Harcamaları büyüktü ama Amerika’dan onlara akan fonlar da büyüktü. Öğrenci ayaklanmaları, işçi grevleri, “şiddetsiz direniş”, “özgürlük”, “insan hakları” sloganlarıyla yayıldı ve OTPOR “Amerikan denetimindeki muhalefet”in simgesi oldu. Askeri istihbaratçı Richard Helvey her adımlarında yanı başlarındaydı.
* Yugoslav Yargı Teşkilatı yerle bir edildi. Tam bağımsız olan, devlet başkanını bile yargılama yetkisine sahip ‘Anayasayı Koruma Mahkemesi’ kaldırıldı ve Adalet Bakanlığı’nın emrine amade edildi.
* Tüm kurumlara CIA sızmıştı. Yıllar sonra Yugoslav İstihbarat Teşkilatı başkanı da CIA ajanı olduğunu itiraf etti. Yugoslavya İç Savaşı sırasında Genelkurmay Başkanı olan Momçilo Perisiç de!
* Yugoslavya parçalanırken, Yugoslav ordusu hem etnik temelde içten bölünmüş, hem de subaylar arasında ikilik çıkarılarak astlar üstlerine isyan ettirilmişlerdi. Ordudan istifa edenler paramiliter gruplar oluşturdular. Subayların kurduğu hücre evlerine dışardan silah aktı! Artık Yugoslav ordusu değil, Makedon, Arnavut, Sırp, Hırvat, Sloven orduları vardı.
* Polis de aynı etnik bölünmeyi yaşadı ve içinden Arkan diye bilinen Bosna canisini çıkardı. Kurduğu örgütün adı Tigri (Kaplanlar) idi ve iki gruptan oluşuyordu: Polis ve Kızılyıldız futbol taraftarları.
* Arkan ilk eylemini Hırvatistan’daki Dinamo Zagrep- Kızılyıldız maçında yapacaktı. Maçın ortasında Kızılyıldız taraftarları Dinamo taraftarlarına saldıracak, stada sokulmuş silahlı kişiler tribünlere ateş açacaktı. Arkan Amerika ve İsrail’den gelen silahlarla Sırp polis teşkilatını Gladyo’ya bağlamıştı!
Bunları ve fazlasını Teoman Alili’nin yazdığı ”Yugoslavya Dersleri” adlı kitaptan mutlaka okuyunuz. MİLLET birlik olmayı başaramazsa, emperyalizmin ‘demokrasi’ oyununda meze olur. Sonra Yugoslavya gibi adı bile çok görülür, yok olur.

Hilmi Öztürk Para İmparatorluğu”

Para İmparatorluğu”


 Dünya ve ülkemiz “Paranın egemenliğini” yaşıyor.
   Düşünüyorum.
           Büyük otellerin lüks salonlarında   yapılan milyon dolarlık pazarlıkları. Yandaş gazeteleri kurtarmak için oluşturulan havuzlardaki yüz milyon dolarları. Evinde bırakılan üç beş kuruşları!  (bir milyon iki yüzbinleri). Zahmet olmasın diye alınan para sayma makinelerini. Ayakkabı  kutularında çıkan milyoncukları…
Düşünüyorum.
 Ülkemin gerçek sahipleri ( sahi, öyle mi? Bunlar mı ülkemin milli iradesi ?)     Düşünüyorum .
Ülkemizdeki  “Para İmparatorluğunun” bir simgesi haline gelmiş olan Başbakanımızı.
ParaParaPara. Kapitalizmin gerçek Tanrısı olan “Para.”
Nasıl kazanıldığı kimsenin umurunda olmayan “Para.”
Uğrunda her türlü üçkağıtçılığın geçerli olduğu “Para.”
Uğrunda insan onurunun lafı bile olmayan “Para.
Peki bu paranın şiddetini görüyor musunuz?
Paranın şiddeti adaleti durduruyor.
Paranın şiddeti istediği kişiyi hapisten kurtarıyor.
Paranın şiddeti istediği kişiyi hapse tıkıyor.
Paranın şiddetiyle ezilenleri görüyor musunuz?
Görmek gerekiyor.
Çünkü siyasal iktidar, devletin gücü, hepimizin emeğinden toplanan paraların devlet bütçesinden iktidarın  yandaşlarına dağıtılışı  paranın şiddetiyle olmaktadır.
Bütün bunları görebilmek ve önemli olan “Para İmparatorluğunun” bize dayattıklarını görebilmek ve karşı çıkabilmek.
Para İmparatorluğunun “Ya efendi olacaksın ya da uşak” dayatmasını reddetmeliyiz. 
Ne efendi olmak, ne de uşak olmak istemiyoruz diyebilmeliyiz. Sadece insan olmak istiyoruz. İnsan olmak ve insan emeğiyle yücelmek. Başkasının sırtına binmeden yaşamak hakkını istiyoruz.  
Çünkü bunları istemek “insan hakkıdır”.
Düşünüyorum.
Evinin kırık camını takamadığı için evladını  kaybeden acılı anneyi.
Hastanede çocuğun tedavisini yapmadığı için kaybeden babayı. Ölen evlandının çuvalla sırtında taşıyışını .
Annesinin süt alamadığı için  ölen minnacık bebeği.
Düşünüyorum.
En kutsal insan hakkı olan “yaşama hakkını” kaybeden nicelerini.
         Düşünüyorum.
Ülkemin horlanan emekçilerini düşünüyorum.
İş bulamadıkları için sürünenleri.
Emekli maaşını alabilmek için ömrünü banka kuyruklarında geçirenleri.
Ve bütün bunların  “insan olmak hakkı” olduğunu umurunda olmayan bu “Para imparatorluğuna” dur diyebilmek için karşı çıkmalıyız. Örgütlenmeliyiz. Ayağa kalkmalıyız ve dur diyebilmeliyiz.  . Çünkü, “hak edilmeden” insan olunmuyor.
Belki de ilk bilinmesi gereken budur.
Yazarın Notu: Yeni yayın hayatına başlayan  “Bursa Genç Haber” Gazete çıkmasında emeği geçenlere ve çalışanlarına  başarılar dilerim.

Erdal SARIZEYBEK Barzani'yi Diyarbakır'da karşılayanlar bunları biliyor mu...



Erdal SARIZEYBEK


Bölücü başının itirafları sürüyor...
Tarih: 17-02-2014 01:17:00 Güncelleme: 17-02-2014 02:22:00


Barzani'yi Diyarbakır'da karşılayanlar bunları biliyor mu...
Aydınlık Gazetesi İmralı’da yatan mahkumun 1999 sorgusunda söylediklerini yayımlamaya devam ediyor…
PKK’nın başı Barzani-Talabani’yi hedefine almış…
Barzani için “Köpek gibi Türkiye’ye bağlanırlar” diyor.
Sorgunun satırbaşları şöyle;
- “Talabani ve Barzani tekelini kırmayı da küçümsemeyin, çünkü arkalarında büyük güçler var. Kendilerini her şekilde satarlar. Çok ucuza Türkiye’ye de yanaşırlar. Onlara lütfen inanmayın. Biz ikili tavır aldıktan sonra onları da aşarız. Bunları nefes aldıramaz bir biçimde Türkiye’ye bağlarız. Onun için Erbil planını söyledim. Biraz daha o şehirlerde ağırlığı oturtursak, Türkmenlerle birlikte iç içe olursak bunlarköpek gibi bağlanırlar.”
- “Bunlar Talabani’yi büyük ihtimalle kullanacaklar. Barzani zaten şeydir. Mahalli bey gibidir. Onu herkes kullanır.”
- “Talabani ve İngilizler ve İran oynarken Barzani ile de herkes oynar.”
Bu noktada iki konu önem kazanıyor;Talabani ile İngiliz ve İran oynarken, Barzani ile hepsi oynuyor…
Şimdi konuları açalım…
Barzani ve Talabani’nin İngiltere ve Rusya arasında kullanımı 1918’lere dayanıyor…
Irak kuzeyinde Şeyh Mahmud Berzenci eliyle İngiliz Kürdistanı kurmaya kalktılar, tutmadı.
1920’den itibaren İngilizler Barzanileri Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı isyanlarda kullandı; 1921 Koçgiri, 1924 Nesturi, 1925 Diyarbakır ve Şemdinli, 1930 Ağrı ve Hakkari isyanlarında hep Barzanileri görüyoruz…
Bu isyanlar da tutmadı ama Musul’u kaybettik…
İkinci Dünya Savaşı sırasında devreye Ruslar ve İran girdi, Barzani ve Talabaniler bu kez Irak merkezi hükümetine karşı kullanıldı.
İran ise Barzani ve Talabani’yi 1943’ten beri kullanıyor…
İkinci Dünya savaşı sırasında Barzanileri silahlandıran İran ve Rusya…
1946’da Mahabad Kürt Cumhuriyeti kurup başına Kadı Muhammed ve Molla Mustafa Barzani’yi getiren de onlar, bu kukla cumhuriyeti bir yıl içinde yıkan da onlar…
1958-1975 arasında Barzanilerin Irak merkezi hükümetine karşı ayaklanmalarını destekleyen de onlardı…
Şattül Arap suyolu meselesinde Irak’a karşı kullandılar…
1979-1988 arası İran-Irak savaşı sırasında yine Irak’a karşı kullandılar…
1945’ten sonra ABD-İsrail devreye girdi…
Bu kez Yahudi Kürdistan teziyle Barzani ve Talabani’yi ABD ve İsrail kullanmaya başladı hem Türkiye’ye karşı hem İran-Suriye-Irak’a karşı…
Bu kullanım hala sürüyor…
Hatırlarsınız, Molla Mustafa Barzani’nin 1947-1958 arası on bir yıl süren bir Rusya seferi var…
Ne oldu bu on bir yılda?
Barzaniler Rusya’da gerilla eğitimi aldı, taktiği, stratejiyi öğrendi, 1958’de Irak’a dönüp Irak merkezi hükümetine karşı bir yıpratma savaşı başlattı.
1975’te Irak-İran suyolu meselesinde anlaşınca, Barzani ve Talabani Türkiye’ye gelip PKK’yı yapılandırdıBarzani Şırnak’ta, Talabani Dağlıca’da…
İşte şimdi hepsi birleşti; PKK-Barzani-Talabani…
Ve arkalarında kullanıcıları; ABD-AB-İsrail ve Rusya…
İran artık bu oyunda yok çünkü kendisi de hedef durumuna düştü.
Tüm bunların ardında Kafkas ve Ortadoğu enerji havzaları yatıyor…
Kafkasları Ruslar, Ortadoğu’yu da diğerleri bırakmıyor…
Ama hepsi için tek ve ortak tehlike Türkiye ve Türk Milleti…
Türkiye’nin Kafkas ya da Ortadoğu enerji havzasına ulaşması halinde, hele ki Kafkas’a uzanıp Türk dünyası ile birleşmesi halinde nasıl bir güç haline gelebileceğini hepsi görebiliyor.
Dolayısıyla bu oyunun asıl hedefi Türkiye ve Türk Milleti’dir!
Uyanık olmak gerekiyor…
 http://www.bursagenchaber.com/yazarlar/erdal-sarizeybek/bolucu-basinin-itiraflari-suruyor/5/

Erdal SARIZEYBEK Şemdinli'de terörist kim, açıklıyoruz...


Şemdinli'de terörist kim, açıklıyoruz...
Tarih: 20-02-2014 16:12:00 Güncelleme: 20-02-2014 16:12:00


Gördüğünüz yer Şemdinli, Hakkari ilimizin bir ilçesi…
Türkiye-İran-Irak hudutlarının birleştiği nokta, en güneydoğu ucu…
Karşıda gördüğünüz dağlar Gomane dağları, yukarısı İran’a gider, sağı ise Hakurk PKK inlerine…
Batısı yine Basyan ve Avaşin PKK inlerine açılır…
Yani Şemdinli şu an Doğu-Güney ve Batı’dan üç ayrı PKK’lı teröristlerin inleri ile kuşatılmışdurumdadır.
Şimdi düşününüz Şemdinli’de olduğunuzu…

Eskiden PKK yurt dışı inlerinden gelip Şemdinli’ye girer, eylem yapar, öldürür, geri dönerdi ama şimdi öyle değil…
Şimdi PKK hem hudut boylarında hem de Şemdinli’nin içinde…
Üstelik AKP Hükümeti korumasında, PKK’ya karşı operasyon da yok…
Yani…
Yani PKK terör örgütü şehir içinde kol geziyor…
Hudut boylarında yine PKK…
Hudut dışında yine PKK…
Şimdi düşünüz Şemdinli’de yaşayan bir vatandaş olduğunuzu…

Şemdinli’de CHP ve MHP seçim büroları yok, parti teşkilatları son gelen haberlere göre, kapalı…
Yani…
Yani bir PKK var bir de AKP…
Devlet?
Devlet işte bunlar; PKK ve AKP…
Güvenlik?
Güvenlik de bunlar; bir PKK bir de AKP!
Yani…
Yani iki seçeneğiniz var; ya PKK ya AKP…
Şimdi yeniden düşününüz Şemdinli’de yaşadığınızı…

Diyelim AKP’ye gittiniz…
PKK sizi bırakacak mı?
Hayır, şu an devlet güç ve otoritesi PKK’nın yönetiminde, AKP’nin değil…
Peki ne olacak?

Yakında seçimler ve siz Şemdinli’desiniz, oy vereceksiniz.
Peki, kime oy vereceksiniz?
Aslında CHP ve MHP’ye gönül vermiş insan çok ama bu partilerin varlığı ve gücü yok, güç PKK’nın elinde.
Ve PKK bu gücü AKP’den alıyor yani devletten.

Yakında yerel seçimler var…
Şemdinli’de yerel seçimleri PKK kazanacak desem, bu bir kehanet mi olacaktır?
Hayır…
Bu bir gerçeğin ifadesi…
Yani görünen köy hikayesi…

Peki, PKK yerel seçimleri kazanırsa, ne diyeceksiniz; Şemdinli’deki halkımız terörist mi?
Hayır.
Şemdinli’de halkımız çaresiz, devleti yanında yok.
Peki ya diğer iller, ilçeler, beldeler, köyler?
Sanır mısınız biri diğerinden farklıdır…
Hayır.
Hepsi aynı durumda, hepsi çaresiz…

Peki AKP/PKK nasıl becerdi bu işi?
2009 Habur’la…
Aldı geldi teröristleri AKP, koydu halkın içine, hatta teröristi şeref locasına oturttu.
Bu yetmedi, terörist elbisesiyle halkın içinde dolaştırdı, 15 gün Doğu ve Güneydoğu’da gezdirdi,halkla buluşturdu.
Yani…
AKP Habur’la PKK’yı yasallaştırdı…
Yani…
Yani AKP PKK’ya olmayan bir halk desteği sağladı hem de devlet eliyle, hukuk eliyle…
Ve bakınız etrafınıza, kim yazıyor bunları, kim anlatıyor bu gerçeği halka…
Şemdinli Çaresiz!
Şimdi soruyorum sizlere; Şemdinli’de olsaydınız, kime oy verirdiniz?

Erdal Sarızeybek